SUNUŞ
Mustafa Nevruz SINACI
2002 yılında, başkanı olduğum “DP Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu’ndan” mufassal bir proje çalındı. Adı: “Türkiye Milli Mastır Plânı” Plan da yer alan projelerden biri “Türkiye Yeşil Kuşak Projesi” Projenin orijinal kopyasını (tabir caizse) araklayan kişiler aynı yıl vekil edildi. Sonrasında plan ve projeler peş peşe vizyona girdi. Üstelik eksik-gedik, ayrıntılardan arınık, orijinalden farklı, çıkar yönlü deforme, taalluk ettiği muhtevadan uzak, amaç ötelenmiş ve saptırılmış bir vaziyette…
2002 yılında, başkanı olduğum “DP Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu’ndan” mufassal bir proje çalındı. Adı: “Türkiye Milli Mastır Plânı” Plan da yer alan projelerden biri “Türkiye Yeşil Kuşak Projesi” Projenin orijinal kopyasını (tabir caizse) araklayan kişiler aynı yıl vekil edildi. Sonrasında plan ve projeler peş peşe vizyona girdi. Üstelik eksik-gedik, ayrıntılardan arınık, orijinalden farklı, çıkar yönlü deforme, taalluk ettiği muhtevadan uzak, amaç ötelenmiş ve saptırılmış bir vaziyette…
Tabii ki, niyet hayır olmayınca akıbet de hayırlı olmuyor.
Nitekim başta “SAGEM” (Sosyal Güvenlik Kurumu) projesi olmak üzere, siyasetin yeniden yapılanması, iktisadın ihyası, etkin sosyal adalet, kuvvetler ayrılığı ilkesinin vuzuhu, yargısal rehabilitasyon, idari taksimatın tevhit ve ıslahı, vergide insan hakları, adalet ve hukuk normlarının tatbiki, gibi el attıkları bütün projeler sonuçsuz kaldı, akamete uğradı.
Ancak Türkiye Milli Mastır (ANA) Projesinde yer alan altyapısı hazır Yeşil Kuşak bölümü ilk açıklandığında (sunuş cehaletinden olsa gerek) medyada alay konusu oldu. Hayal mahsulü diye nitelendi. Ama biz meselenin takipçisi idik, Proje kimin olur ve nereden gelirse gelsin önemli olan: Vatan toprağımızın baştan başa, yeşillendirilmesi idi. Kaddafi’nin (Libya) B. Sahra ortasında nehir akıttığı, İsrail’in ithal edilmiş topraklarla tarla kurduğu bir dönemde Anadolu’yu 1700 yıllarının sık ve gür ormanları, çağıl-çağıl nehirleri, berrak gölleri ve arı-duru pınarları ile tekrar buluşturmak kesinlikle kabildi ve asla bir mucizeyi gerektirmiyordu.
Atatürk’ün Anadolu’yu anlattığı metinde veciz bir ifade ile açıkladığı gibi, bu toprak o potansiyele sahipti. Lâzım olan vatan, insan ve toprak sevgisi, milli sağduyu, azim-irade ve gayretti. “İşte O, Anadolu Türk’ünde var” diyordu Atatürk. Türk’ün yapısı ve yaradılışında neş’et cevherin 1937 - 2008 dönem idarecilerinde pek tezahür etmediği üzücü bir gerçek.
NEDEN Mİ? BİR FOTOGRAF VE “RAPOR”
Şu sıra aynı anda 7 yerde yangın faciası sürmekte. Üstelik yıllardır eşi ve emsali görülmemiş biçimde. Oysa 2005 yılı yangınlarında 2004 yılına oranla yanan alanda % 43'lük bir azalma kaydedilirken, 2006'nın ilk 6 ayında 664 yangında 859 hektarlık orman kül oldu.
Ülkemiz 1937’den (!) günümüze yangınlarda her yıl ortalama 23 bin hektarlık orman alanını kaybetti. Yangın sebepleri arasında insan ihmali % 95 ile ilk sırada. Kayıtlara göre, 1937’den bugüne tam 1.564.000 hektar orman kül olmuş. 2005 yılında 1.530 yangında 2.821 hektarlık alan yanmış. 1937’den 2006’ya kadar orman yangınlarıyla mücadelede hayatını kaybeden kişi sayısı 93. 2006 yılının ilk 6 aylık verilerine göre, 644 yangında 859 hektarlık alan kül oluyor. Balıkesir'in Ayvalık İlçesi'ndeki yangında yok olan 320 hektarla bu rakam 1.180 hektarı buldu.
Orman Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, yangın çıkış sebepleri arasında ilk sırayı anız, izmarit, kibrit atımı, ot yakımı alıyor. Diğer sebepler muhtelif. Ancak orman idaresiyle ihtilaf, kanunsuz işleri örtbas, seçim öncesi af umudu, yasa dışı iktisap amaçlı yer açmak, turistik yatırım alanları oluşturma, kasıt, ihmal, anarşi, terör-tedhiş unsurlarınca sabotaj gibi teşebbüs gibi menfur tasarruflara pek de yer verilmiyor. Bakan ve müdürlükler yangın artış oranını cehalete bağlıyorlar ama yangınlara karşı etkin bir çalışma yürüttükleri iddiasındalar. Onlarca hektar orman kaybını “kasıt ve ihmale” bağlıyor ve sonuçta: “Siz, yangınla ne kadar etkili mücadele ederseniz edin, yine de kayıpların önüne geçemiyorsunuz" diyorlar.
Oysa Araştırmacı, Şair-Yazar Necati Çavdar, Akçakoca’dan “Sultanahmet’te dikilitaş-Akçakoca da Altıntaş; bir rakıya sınırsız orman yangını çıkartılır, isteğe bağlı söküm yapılır” örneğini vererek; “bu şahıs aldığı bütün siparişleri noksansız biçimde yerine getirir” dedi ve yağmanın gerçek boyutuna parmak bastı! Eski bir orman genel müdürü ise; “Ormanı önce ormancıdan kurtaracaksın” derdi. Mesele yakılan, yağmalanan-talan edilen alanların imar ve tamiri olup; Acilen tüm ülkeyi ağaçlandırmak, yeşile bürümek ve ormanlaştırmak şarttır.
Sunulan makale soruna dair çok özgün ve nadir bir çalışmadır. Üstelik tam ehlinin eli ve dili’nden; Lütfen! Dikkatle okuyup, inceleyelim. Mümkün olduğunca yaymak-yayınlamak suretiyle değerlendirelim. ***
AĞAÇLANDIRMA EYLEM PLANI
GERÇEK OLMAYAN SÖYLEMLERE DAYALI TAM BİR ALDATMACADIR
İsmail ÖZKAHRAMAN
Orman Yüksek Mühendisi; Emekli Ağaçlandırma Genel Müdürü, e.Mail: smalozkahraman@yahoo.com.tr,
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2008 - 2012 yıllarını kapsayan “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Plânı” hakkında 1992-1997 yılları arasında Ağaçlandırma Genel Müdürü sıfatıyla görev yapmış bir insan olarak görüşlerimi açıklamam, kamuoyunu bilgilendirme açısından artık zorunluluk haline gelmiştir:
Sözünü ettiğim, sözde ağaçlandırma eylem plânı Kasım-2007 ayında aynı adlı bir kitapta ve “http://www.cevreorman.gov.tr/” internet sitesinde de yayınlanmıştır. Plân 2008-2012 yıllarını içine alan 5 yılda toplam 2 300 000 hektar alanda “ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolü ve mer-a ıslahı” çalışması öngörmektedir. Bu çalışmaların “2 164 000 hektarının Çevre ve Orman Bakanlığı’nca, 136 000 hektarının ise diğer kurum ve kuruluşlarca yapılacağı” belirtilmektedir. Çalışmalar için öngörülen toplam maliyet ise 2.702.100.000,- YTL.dır.
BAKANLIK KENDİ ASLİ GÖREVİNİ BAŞKALARINA YIKMA PEŞİNDE:
Plânla ilgili eleştirel yaklaşımlarımı değişik açılardan açıklamak isterim;
a) Kamuoyuna yapılan açıklamalarda “ağaçlandırma” kavramı öne çıkmaktadır. Daha açık bir söylemle 2008’de toplam 420 000 hektarla başlayıp, 2012’de 500 000 hektara ulaşan yıllık çalışmaların tamamının ağaçlandırma olarak nitelendirildiği ve bunun bilinçli bir saptırma olarak sürdürüldüğü ortadadır. Çünkü sözünü ettiğim sözde seferberlikle ilgili çalışma plânında bakanlığın kendi adına plânladığı ağaçlandırma miktarı 5 yılda sadece ve sadece 116 000 hektardır. Daha trajikomik olan husus ise bakanlık dışındaki kurumlarca yapılması öngörülen toplam ağaçlandırma miktarının, Bakanlığın çalışmalarından 20 000 hektar daha fazla öngörülerek toplam 136 000 hektar olarak gösterilmesidir. Yani asli görevi ağaçlandırma yapmak olan ve bünyesinde “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü” gibi bir kuruluş barındıran, ilk ormancılık birimini 1839’da kuran bir bakanlık, propagandasını yaptığı ağaçlandırma çalışmasını bile, kendi dışında olan “yönetimi, finansal kaynağı ve teknik kadrosu” itibariyle etkisinin olamayacağı diğer kuruluşlara havale etmiş görünmektedir. Bu aldatıcı ve yüzeysel yaklaşım her şeyden önce ciddiyet ve sorumlulukla bağdaştırılamaz.
Plânda sözü edilen 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma Ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, 1995 yılında çıkarılmış olup, yasada bakanlık dışında ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışması yapacak kamu kurum ve kuruluşlarının “bünyelerinde uygun kapasiteli ormancılık birimleri kurabileceği ve gerekli mali kaynağı bütçelerinden karşılayacakları” belirtilmiştir. (Md:4)
Tahmin edileceği üzere bu hükümler o dönemde bile hayata geçirilememiştir.
Bu günkü reel, ekonomik, idari ve siyasal şartlar, bunun yapılabilirliğinin mevcut olmadığını açıkça göstermektedir.
DİĞER KURULUŞLAR “BİZ AĞAÇLANDIRMA YAPMADIK DESELER” VERİLEBİLECEK BİR CEVAP VAR MI? ELCEVAP: YOK!
Oysa Cumhuriyetin ilk dönemlerinde örneğin, TCDD, demiryolları kenarlarında yalancı akasya dikimlerini başarıyla gerçekleştirebiliyordu.
Konu ile ilgili 1 Kasım 2007 gün ve 2007/28 sayılı Başbakanlık genelgesi yayınlanmıştır. Valiliklerin nasıl çalıştığı bilinmektedir. Bürokrasi 3 ayda bir ağaçlandırma faaliyetleri hakkında bakanlığa bilgi verecekmiş. Bürokrasinin, “işin neden yapılmadığını” raporlarla açıklamakta ne kadar mahir olduğu hemen herkesin paylaştığı bir kanaattir.
SÖZDE EYLEM PLANI, REHABİLİTASYON DENEN ALDATICI BİR
KELİME VE UYGULAMAYA DAYANDIĞI İÇİN;
“GERÇEK DIŞI VE ALDATMACADIR”
b) Rehabilitasyon kavramı üzerinde özellikle durmak durumundayım.
Çünkü bakanlığın çalışma plânında toplam 2 300 000 hektarlık çalışmanın % 73’ üne denk gelen 1 683 000 hektarlık bölümü Rehabilitasyon adı altında öngörülmüştür.
Rehabilitasyon sadece ormancılık terminolojisinde değil; ekonomi, finans, eğitim, tıp vb. alanlarda da, kullanılmaktadır. 1969’da İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden birincilikle mezun olmuş bir orman yüksek mühendisi olarak silvikültürel yani orman yetiştirme çalışmaları anlamında Rehabilitasyon denen özel bir uygulama olduğunu hatırlamıyorum. Dolayısıyla Rehabilitasyon adı altında yürütülmesi plânlanan çalışmaların ağaçlandırma olarak nitelenmesi, ormancılık bilimlerine de, bugüne kadar yapılan uygulamalara da aykırıdır. Daha da önemlisi, kamuoyunda ağaçlandırma denilince akla yalnızca fidan dikimi ile gerçekleşen bir uygulama anlaşılmaktadır. En aldatıcı yanlardan birisi de insanlardan ağaçlandırma yapacağız görünümüyle bu sözde ağaçlandırmalar için maddi destek istenmiş olmasıdır.
BU PLAN, FINDIK REKLAM’I GİBİDİR, YERSENİZ!
Bakanlık yetkilileri “ağaçlandırmak” anlamında illa yabancı bir kelime istiyorlarsa, kendilerine Fransızca “boiser” ve “reboiser” kelimelerini; İngilizce “afforest” ve “reafforest” kelimelerini öneririm. Fakat bakanlığın rehabilitasyon kavramını seçmesinin bilinçli bir saptırma ve kamuoyu aldatma olduğu düşüncesindeyim.
Rehabilitasyon’un “iyileştirme, ıslah, onarma” anlamına geldiği ve asla ağaçlandırma anlamında kullanılamayacağı çok açık bir gerçektir.
Ne var ki rehabilitasyon kelimesi ve uygulamalarını, serbest piyasa ekonomisinin pazarlama teknikleri, ustalıklı PR (Halkla İlişkiler) ve özellikle TV programları aracılığı ile ‘ağaçlandırma’ olarak topluma sunmak, itiraf ediyorum ki, başarıyla sonuçlanmıştır. Toplumun seçici algı mekanizmaları bu konuda da değiştirilmiş gözükmektedir.
Konu ile ilgili olarak, Orman Amenajmanı ile Silvikültürel çalışmalarda deneyime sahip bazı uzmanlarla da konuştum. Onların önemle belirtikleri bir diğer husus, bu çalışmaların miktarını olduğundan çok fazla göstermenin mümkün olmasıdır. Örneğin 100 hektarlık kapalılığı bozulmuş bir orman veya hatta maki alanını tel örgü ile çevirip 3-5 hektarında çok sınırlı ölçüde palamut ekimi veya birkaç fidan dikimi ile ya da sadece çalı ve ağaççık niteliğindeki makilikleri toprak seviyesinin 10-15 cm. üzerinden keserek sürgün vermelerini sağlayacak şekilde canlandırma kesimi yapmak ve bu uygulamayı “100 hektar sahada rehabilitasyon gerçekleştirdik” diyerek resmi kayıtlara geçirmek mümkündür. Orman Genel Müdürlüğünde uzun yıllar çalışmış olan bu uzmanlar bu işin asıl amacının orman yenilemek değil, endüstriyel ve yakacak nitelikli odun elde etmek olduğunu da eklemektedirler. Bunlar “tüyler ürpertecek” gerçeklerdir.
Esasen sözde ağaçlandırma seferberliği plânını Televizyonlarda uzun süredir gösterilen fındık reklâmlarındaki kelime ile özetlemek mümkündür. “YERSENİZ”…
Bunun en canlı örneği 2005 yılında 178.000 hektar olarak gösterilen ağaçlandırma, rehabilitasyon uygulamalarının 2006 da da olağanüstü bir artışla tam 401.000 hektara ulaşmasıdır. (% 225’lik bir artış). Bunlar UNEP ve FAO’ya da bildirilen resmi Çevre ve Orman Bakanlığı rakamlarıdır.
ORMAN KÖYLÜSÜ UMURUNUZDA MI?
Ayrıca, 2006 yılına kadar, Bakanlık toplam 428.000 hektar rehabilitasyon çalışması yapıldığını belirtirken, plânın ilk uygulama yılı olan 2008 için öngörülen rehabilitasyon çalışması, bu güne kadar yapıldığı iddia edilen toplam çalışmasının % 74’ üne denk gelen bir rakamla 318.000 hektar olarak gösterilmiştir.
Bu rakam rehabilitasyon denen ve ağaçlandırma ilgisi olmayan çalışmaların bile ciddiyetten uzak yapılacağının bir göstergesidir. Bu kadar çalışma alanı nasıl belirlenecek, nasıl korunacak ve 7,5 milyon olduğu söylenen orman köylüsünün konumu ne olacak gibi endişeleri ise hiç taşımadıkları ortadadır.
c) Ağaçlandırma son derece ciddi, teknik bir plânlama ve uygulama işidir.
Ağaçlandırma çalışmaları için “mevki, iklim ve toprak” özelliklerini simgeleyen yetişme ortamının etüdü ile bunların bir uygulama projesine bağlanması hayati önem taşır. Plânlama sadece ağaçlandırılacak alanın isabetli seçiminden ibaret de değildir. Ağaçlandırmada kullanılacak fidan üretiminden; finansman ve insan kaynakları “özellikle teknik eleman” planlamasına kadar her şeyi içine almak zorundadır.
5 YILDA FİDANLIKLARI, BAŞMÜHENDİSLİKLERİ KAPATIP TOPLAM 1 MİLYAR ADET OLAN YILLIK ORMAN ÜRETİM KAPASİTESİNİ YARI YARIYA AZALTTINIZ. FİDANLARI DIŞARIDAN İTHAL Mİ EDECEKSİNİZ?
Örnek vermek gerekirse Bakanlık, teknik anlamda gerçekten ağaçlandırma yapmak isteseydi, yıllık ortalama şeklinde, bu eylem planıyla her yıl, ağaç türü ve çalışma tekniğine göre (işçi veya makina) hektar başına ortalama 2000 fidan dikileceği varsayılırsa, sözde eylem planının yıllık ortalaması olarak 450 000 hektar için 900 milyon fidan üretmeyi planlaması gerekirdi.Bu plânlamada ayrıca, ağaçlandırmalarda hangi tür ve hangi yaşta fidan kullanılacaksa tohumunun toplanıp ekilmesi ve dikim için gerekli fidanın önceden üretimi gerekirdi. Bakım ve tamamlamalar dikkate alınırsa bu rakamın, 450.000 hektar ağaçlama için ortalama 1 milyar adet/yıl fidan olacağı teknik olarak öngörülebilir. Ortada böyle bir çalışma ve uygulama plânı görülmemektedir. Nedeni, bu eylem plânında bize göre zaten böyle bir ağaçlandırma yapılmasının düşünülmemesidir. Ayrıca 2002’den bu yana, ben genel müdür iken yıllık toplam fidan üretim kapasitesi 1 milyar adet olan fidanlıklarımızın mevcut kapasitesi ise ne yazık ki geçen 5 yıl içerisinde toplam 460 milyon adet/yıl’a düşürülmüştür. Keza ağaçlandırma teşkilatının uygulama birimleri kuşa çevrilmiş; başmühendislikler ve fidanlık müdürlükleri kapatılmış ve ağaçlandırmalar Valilik emrindeki “İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinin” insafına kalmıştır.
ÖNGÖRDÜĞÜNÜZ SÖZDE UYGULAMALARI HANGİ PARA İLE
YAPACAKSINIZ?
d) Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Kanunu’nun getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de ağaçlandırma fonu kurulması idi. Bu fon, temelde orman genel müdürlüğünün satış gelirlerinden % 5’e kadar ulaşan bir bölümünün aktarılması ile oluşacaktı. Ancak 1992 sonrası Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü’nün Orman Bakanlığı ile birlikte yeniden faaliyet geçmesi ile çalışmalar için kaynak bulunmasında gerçekten çok ciddi sorunlar yaşanmıştır. Bunun en yakın tanıklarından birisi de kurulan Ağaçlandırma Genel Müdürlüğüne, genel müdür olarak atanan ben oldum. Oysa örneğin 1950’lerden başlayarak Fransa, bu konuda ağaçlandırma fonu ile önemli atılımlar yapmıştır. Finansman sorununun bugün de devamlı, sağlam ve güvenilir bir kaynağı olduğu kanısında değilim. Zaten ağaçlandırma fonu da, diğer fonlarla birlikte kaldırılmış bulunmaktadır.
e) Bilindiği gibi Orman Bakanlığı ikinci kez, 1992 yılında yeniden kuruldu. O tarihe kadar Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığı içinde Orman Genel Müdürlüğü ormancılık faaliyetlerinin ana yürütücüsü idi.
Devlet Planlama Teşkilatının Kasım.1999’da yayınladığı “Ormancılığımız” başlıklı yayında ormancılıkla ilgili istatistiki bilgiler yer almaktadır. Bu kitapta verilen bilgilere göre 1939-1998 yılları arasında en çok ağaçlandırma yapılan yıl 1988 yılıdır. O yıl, 119. 000 hektar ağaçlandırma yapılmıştır. Yine aynı dönemde en çok fidan üretilen yıl ise, 633 milyon adet fidan ile 1989 yılı olmuştur. Ben, o dönemde Orman Genel Müdürlüğü’ nde Ağaçlandırma ve Silvikültür Dairesi Başkanı olarak görev yapıyordum. Üzülerek belirtmek isterim ki, o dönemdeki uygulama rakamları henüz aşılamamıştır.
Kişisel olarak ülkesini seven her vatandaşımız gibi her yıl artan miktarda ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışması yapılmasını elbette yürekten isterim. Ancak, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarının ormancılık bilimlerinin tekniklerine uygun bir uygulama, yeterli sayı ve nitelikte teknik eleman, uygun uygulama birimleri ve sağlam finansal kaynaklarla olmak şartı ile. Çünkü ağaçlandırma çocuk yetiştirmek gibi “özen, bilgi, sevgi, özveri ve ciddiyet” isteyen bir iştir. İşini iyi yapan herkese de, kim olursa olsun saygı duyarım.
Sözde eylem plânının ekonomik analizi de tutarlı değildir. Plânın 5 yıllık maliyetinin 2 702 100 000 YTL ya da eski ifadeyle 2,7 katrilyon TL olduğu belirtilmektedir. Ne var ki; uygulamaların birim maliyetlerinde de bir tutarlılık görülmemektedir.
Örneğin; Bakanlığın yapacağı toplam 116.000 hektar ağaçlama için toplam maliyet 232.000.000 YTL’dir. Buna göre hektar başına ağaçlandırma maliyeti 2.000 YTL.dir. Oysa diğer kurumlar için hektar maliyet 544.000.000 YTL: 136.000 hektar=4.000 YTL olmaktadır. Bu durumda aynı iş için iki misli fark söz konusudur.
Bir diğer anormal görüntü erozyon kontrolü çalışmalarında gözlenmektedir.
Plâna göre toplam 327.000 hektar erozyon kontrolü çalışması için 392.400.000 YTL harcanacaktır. Bu durumda erozyon kontrolü çalışmalarının hektar maliyeti 1.200 YTL’dir. Bu durum, gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü erozyon kontrolü çalışmaları topoğrafik olarak daha zor alanlarda ve çoğunlukla işçi gücüyle yapılır. Ayrıca “örme çit, kuru duvar, eşik vb. teknik tedbirler için ekstra masraflar yapılabilir. Yani erozyon kontrol çalışmalarının maliyeti yapılan uygulamaların da kanıtladığı gibi ağaçlandırmadan yüksek olmak durumundadır. Ancak “biz yaptık oldu” mantığına söylenecek sözümüz yoktur.
SAYIN BAKAN HEM TÜRK HEM DE YABANCI KAMUOYUNU YANILTMAKTADIR
f) Son olarak Çevre ve Orman Bakanı Sn. Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun 16 Aralık 2007 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bir açıklamasına değineceğim. Bakan Eroğlu, “Ağaçlandırmada dünya birincisi olmak istiyoruz. Bu yıl üçüncü olduk. 2012 yılına kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanı ağaçlandıracağız” demiş. Buraya kadar yaptığını teknik açıklamalarla rehabilitasyon çalışmasının ağaçlandırma olmadığını ve olamayacağını ortaya koydum.
Su işlerinden pek anlamam ama ağaçlandırmadan çok iyi anladığımı saklayacak değilim.
Bakan, “2012 yılına kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanı ağaçlandıracağız” diyerek sadece Türk kamuoyunu değil, (kibarca söyleyecek olursam) dışarıdaki kuruluşları da, yanıltmaktadır.
Örnek olarak UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) adlı kuruluşun internet sitesinde, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın resmen verdiği bilgilere dayanarak, uluslararası bir kurum da benzer yanıltmalara alet edilmektedir. Ancak, bu durum aynı zamanda Bakanlığın kendi çelişkilerini ve açmazlarını da rasyonel düşünenler için ortaya koymaktadır. İlgili siteden anlaşıldığına göre Çevre ve Orman Bakanlığı, Bakanlık çalışmalarını 2002 öncesi ve sonrası olarak, siyasal ayrışmaya tabi tutmuştur. Şöyle ki, 2002 öncesinde sözde Türkiye’de ortalama 75 000 hektar ağaçlandırma yapılıyormuş. Ama, aynı sitede 2003’de 117.000 hektar, 2004’de 165 bin hektar, 2005’te 178.000 hektar ve 2006’da 401.000 hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon ve mer’a ıslahı çalışması yapıldığı belirtiliyor.
Aslında Sayın Bakanın açıklaması, benim teknik olarak söylediklerimi doğruluyor.
2002 öncesi için sadece “ağaçlandırma” kelimesi kullanılırken, 2002 sonrası için büyüyen rakamlar “ağaçlandırma+rehabilitasyon+erozyon kontrolü+mera ıslahı” toplamı şeklinde verilmekte ve bu toplamın tamamı ne yazık ki sadece ağaçlandırma yapılmış olarak gösterilmektedir. Ne var ki, UNEP sitesinde 2007 programı 401 000 hektar ağaçlandırma olarak gösterilirken, Bakanlığın Ağaçlandırma Eylem Plânı kitabında gösterdiği 2007 ağaçlandırma programı sadece 31 500 hektardır. Oysa rehabilitasyon programı, dikkat ediniz, 317.500 hektardır. Demek ki Bakanlık ağaçlandırma ile rehabilitasyonun farklı uygulamalar olduğunu bal gibi bilmekte ama bunların hepsini nitelikleri ne olursa olsun sadece ağaçlandırma çalışması imiş gibi sunmaktan da çekinmemektedir.
UNEP’e göre ağaçlandırmada dünya üçüncüsü gözükmemizin perde arkası ise şöyledir: UNEP, “Gezegenimiz için (1) bir milyar fidan dikelim” kampanyası başlatmıştır. Sitede öyle bir cümle var ki en aklıselim insanı bile zıvanadan çıkaracak niteliktedir. Deniliyor ki, “Türkiye’de 20/Kasım/2007 günü 150 milyon adet fidan dikimi tamamlandı”. Buradan çıkabilecek ilk yorum Türkiye’de her saniye ve her yerde dikilen her fidanın bir elektronik sistemle kontrol edildiği (!...) ve söz konusu tarihte de 150 milyonuncu fidanın dikildiği şeklinde olabilir.
Bakanlık, “2002 yılı öncesinde yılda ortalama 75 000 hektar ağaçlandırma yapılıyor” diyordu. Pekalâ, 150 milyon adet fidanla kaç hektar ağaçlandırma yapılabiliyor. Hektara, türlere ve uygulama şekline göre 2000 -2500 adet fidan dikildiğini düşünerek 150 milyon adet fidanla 60.000 – 75.000 hektar ağaçlandırma yapılabileceği ortaya çıkar. O zaman bu rakamın 2002 öncesinden farkı ne söyler misiniz?
Bu analizle, bir başka biçimde daha, 2002 yılında da UNEP internet sitesinde belirtilen 400.000 hektar ağaçlandırmanın, söylendiğinin tam tersine asla yapılmadığı ortaya çıkar.
Kişisel olarak ağaçlandırmada mevcut uygulama biçimleri ve gerçek rakamlarla dünya birincisi olacağımıza kesinlikle inanmıyorum ama gerek Türk ve gerekse Dünya kamuoyunu yanıltma ya da, gerçek dışı rakamlarla kandırma konusunda halen dünya birincisi olduğumuzdan hiç kuşku duymuyorum.
Açıklamalarımı Abraham Lincoln’a atfedilen sözlerle tamamlamak istiyorum: “Bazılarını her zaman kandırmak mümkündür. Herkesi bazen kandırmak da mümkün olabilir. Ama herkesi, her zaman kandırmak mümkün değildir.”
Teknik nitelikteki bu açıklamaları “aklımın, vicdanımın, bilimin, bilgi ve deneyimlerimin” ışığı altında, objektif ve bağımsız düşünme ilkesiyle ve tamamen özgür irademle kaleme aldığımı özellikle belirtir, göstereceğiniz ilgi ve duyarlılık için şimdiden teşekkür ederim.
Nitekim başta “SAGEM” (Sosyal Güvenlik Kurumu) projesi olmak üzere, siyasetin yeniden yapılanması, iktisadın ihyası, etkin sosyal adalet, kuvvetler ayrılığı ilkesinin vuzuhu, yargısal rehabilitasyon, idari taksimatın tevhit ve ıslahı, vergide insan hakları, adalet ve hukuk normlarının tatbiki, gibi el attıkları bütün projeler sonuçsuz kaldı, akamete uğradı.
Ancak Türkiye Milli Mastır (ANA) Projesinde yer alan altyapısı hazır Yeşil Kuşak bölümü ilk açıklandığında (sunuş cehaletinden olsa gerek) medyada alay konusu oldu. Hayal mahsulü diye nitelendi. Ama biz meselenin takipçisi idik, Proje kimin olur ve nereden gelirse gelsin önemli olan: Vatan toprağımızın baştan başa, yeşillendirilmesi idi. Kaddafi’nin (Libya) B. Sahra ortasında nehir akıttığı, İsrail’in ithal edilmiş topraklarla tarla kurduğu bir dönemde Anadolu’yu 1700 yıllarının sık ve gür ormanları, çağıl-çağıl nehirleri, berrak gölleri ve arı-duru pınarları ile tekrar buluşturmak kesinlikle kabildi ve asla bir mucizeyi gerektirmiyordu.
Atatürk’ün Anadolu’yu anlattığı metinde veciz bir ifade ile açıkladığı gibi, bu toprak o potansiyele sahipti. Lâzım olan vatan, insan ve toprak sevgisi, milli sağduyu, azim-irade ve gayretti. “İşte O, Anadolu Türk’ünde var” diyordu Atatürk. Türk’ün yapısı ve yaradılışında neş’et cevherin 1937 - 2008 dönem idarecilerinde pek tezahür etmediği üzücü bir gerçek.
NEDEN Mİ? BİR FOTOGRAF VE “RAPOR”
Şu sıra aynı anda 7 yerde yangın faciası sürmekte. Üstelik yıllardır eşi ve emsali görülmemiş biçimde. Oysa 2005 yılı yangınlarında 2004 yılına oranla yanan alanda % 43'lük bir azalma kaydedilirken, 2006'nın ilk 6 ayında 664 yangında 859 hektarlık orman kül oldu.
Ülkemiz 1937’den (!) günümüze yangınlarda her yıl ortalama 23 bin hektarlık orman alanını kaybetti. Yangın sebepleri arasında insan ihmali % 95 ile ilk sırada. Kayıtlara göre, 1937’den bugüne tam 1.564.000 hektar orman kül olmuş. 2005 yılında 1.530 yangında 2.821 hektarlık alan yanmış. 1937’den 2006’ya kadar orman yangınlarıyla mücadelede hayatını kaybeden kişi sayısı 93. 2006 yılının ilk 6 aylık verilerine göre, 644 yangında 859 hektarlık alan kül oluyor. Balıkesir'in Ayvalık İlçesi'ndeki yangında yok olan 320 hektarla bu rakam 1.180 hektarı buldu.
Orman Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, yangın çıkış sebepleri arasında ilk sırayı anız, izmarit, kibrit atımı, ot yakımı alıyor. Diğer sebepler muhtelif. Ancak orman idaresiyle ihtilaf, kanunsuz işleri örtbas, seçim öncesi af umudu, yasa dışı iktisap amaçlı yer açmak, turistik yatırım alanları oluşturma, kasıt, ihmal, anarşi, terör-tedhiş unsurlarınca sabotaj gibi teşebbüs gibi menfur tasarruflara pek de yer verilmiyor. Bakan ve müdürlükler yangın artış oranını cehalete bağlıyorlar ama yangınlara karşı etkin bir çalışma yürüttükleri iddiasındalar. Onlarca hektar orman kaybını “kasıt ve ihmale” bağlıyor ve sonuçta: “Siz, yangınla ne kadar etkili mücadele ederseniz edin, yine de kayıpların önüne geçemiyorsunuz" diyorlar.
Oysa Araştırmacı, Şair-Yazar Necati Çavdar, Akçakoca’dan “Sultanahmet’te dikilitaş-Akçakoca da Altıntaş; bir rakıya sınırsız orman yangını çıkartılır, isteğe bağlı söküm yapılır” örneğini vererek; “bu şahıs aldığı bütün siparişleri noksansız biçimde yerine getirir” dedi ve yağmanın gerçek boyutuna parmak bastı! Eski bir orman genel müdürü ise; “Ormanı önce ormancıdan kurtaracaksın” derdi. Mesele yakılan, yağmalanan-talan edilen alanların imar ve tamiri olup; Acilen tüm ülkeyi ağaçlandırmak, yeşile bürümek ve ormanlaştırmak şarttır.
Sunulan makale soruna dair çok özgün ve nadir bir çalışmadır. Üstelik tam ehlinin eli ve dili’nden; Lütfen! Dikkatle okuyup, inceleyelim. Mümkün olduğunca yaymak-yayınlamak suretiyle değerlendirelim. ***
AĞAÇLANDIRMA EYLEM PLANI
GERÇEK OLMAYAN SÖYLEMLERE DAYALI TAM BİR ALDATMACADIR
İsmail ÖZKAHRAMAN
Orman Yüksek Mühendisi; Emekli Ağaçlandırma Genel Müdürü, e.Mail: smalozkahraman@yahoo.com.tr,
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2008 - 2012 yıllarını kapsayan “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Plânı” hakkında 1992-1997 yılları arasında Ağaçlandırma Genel Müdürü sıfatıyla görev yapmış bir insan olarak görüşlerimi açıklamam, kamuoyunu bilgilendirme açısından artık zorunluluk haline gelmiştir:
Sözünü ettiğim, sözde ağaçlandırma eylem plânı Kasım-2007 ayında aynı adlı bir kitapta ve “http://www.cevreorman.gov.tr/” internet sitesinde de yayınlanmıştır. Plân 2008-2012 yıllarını içine alan 5 yılda toplam 2 300 000 hektar alanda “ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolü ve mer-a ıslahı” çalışması öngörmektedir. Bu çalışmaların “2 164 000 hektarının Çevre ve Orman Bakanlığı’nca, 136 000 hektarının ise diğer kurum ve kuruluşlarca yapılacağı” belirtilmektedir. Çalışmalar için öngörülen toplam maliyet ise 2.702.100.000,- YTL.dır.
BAKANLIK KENDİ ASLİ GÖREVİNİ BAŞKALARINA YIKMA PEŞİNDE:
Plânla ilgili eleştirel yaklaşımlarımı değişik açılardan açıklamak isterim;
a) Kamuoyuna yapılan açıklamalarda “ağaçlandırma” kavramı öne çıkmaktadır. Daha açık bir söylemle 2008’de toplam 420 000 hektarla başlayıp, 2012’de 500 000 hektara ulaşan yıllık çalışmaların tamamının ağaçlandırma olarak nitelendirildiği ve bunun bilinçli bir saptırma olarak sürdürüldüğü ortadadır. Çünkü sözünü ettiğim sözde seferberlikle ilgili çalışma plânında bakanlığın kendi adına plânladığı ağaçlandırma miktarı 5 yılda sadece ve sadece 116 000 hektardır. Daha trajikomik olan husus ise bakanlık dışındaki kurumlarca yapılması öngörülen toplam ağaçlandırma miktarının, Bakanlığın çalışmalarından 20 000 hektar daha fazla öngörülerek toplam 136 000 hektar olarak gösterilmesidir. Yani asli görevi ağaçlandırma yapmak olan ve bünyesinde “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü” gibi bir kuruluş barındıran, ilk ormancılık birimini 1839’da kuran bir bakanlık, propagandasını yaptığı ağaçlandırma çalışmasını bile, kendi dışında olan “yönetimi, finansal kaynağı ve teknik kadrosu” itibariyle etkisinin olamayacağı diğer kuruluşlara havale etmiş görünmektedir. Bu aldatıcı ve yüzeysel yaklaşım her şeyden önce ciddiyet ve sorumlulukla bağdaştırılamaz.
Plânda sözü edilen 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma Ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, 1995 yılında çıkarılmış olup, yasada bakanlık dışında ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışması yapacak kamu kurum ve kuruluşlarının “bünyelerinde uygun kapasiteli ormancılık birimleri kurabileceği ve gerekli mali kaynağı bütçelerinden karşılayacakları” belirtilmiştir. (Md:4)
Tahmin edileceği üzere bu hükümler o dönemde bile hayata geçirilememiştir.
Bu günkü reel, ekonomik, idari ve siyasal şartlar, bunun yapılabilirliğinin mevcut olmadığını açıkça göstermektedir.
DİĞER KURULUŞLAR “BİZ AĞAÇLANDIRMA YAPMADIK DESELER” VERİLEBİLECEK BİR CEVAP VAR MI? ELCEVAP: YOK!
Oysa Cumhuriyetin ilk dönemlerinde örneğin, TCDD, demiryolları kenarlarında yalancı akasya dikimlerini başarıyla gerçekleştirebiliyordu.
Konu ile ilgili 1 Kasım 2007 gün ve 2007/28 sayılı Başbakanlık genelgesi yayınlanmıştır. Valiliklerin nasıl çalıştığı bilinmektedir. Bürokrasi 3 ayda bir ağaçlandırma faaliyetleri hakkında bakanlığa bilgi verecekmiş. Bürokrasinin, “işin neden yapılmadığını” raporlarla açıklamakta ne kadar mahir olduğu hemen herkesin paylaştığı bir kanaattir.
SÖZDE EYLEM PLANI, REHABİLİTASYON DENEN ALDATICI BİR
KELİME VE UYGULAMAYA DAYANDIĞI İÇİN;
“GERÇEK DIŞI VE ALDATMACADIR”
b) Rehabilitasyon kavramı üzerinde özellikle durmak durumundayım.
Çünkü bakanlığın çalışma plânında toplam 2 300 000 hektarlık çalışmanın % 73’ üne denk gelen 1 683 000 hektarlık bölümü Rehabilitasyon adı altında öngörülmüştür.
Rehabilitasyon sadece ormancılık terminolojisinde değil; ekonomi, finans, eğitim, tıp vb. alanlarda da, kullanılmaktadır. 1969’da İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden birincilikle mezun olmuş bir orman yüksek mühendisi olarak silvikültürel yani orman yetiştirme çalışmaları anlamında Rehabilitasyon denen özel bir uygulama olduğunu hatırlamıyorum. Dolayısıyla Rehabilitasyon adı altında yürütülmesi plânlanan çalışmaların ağaçlandırma olarak nitelenmesi, ormancılık bilimlerine de, bugüne kadar yapılan uygulamalara da aykırıdır. Daha da önemlisi, kamuoyunda ağaçlandırma denilince akla yalnızca fidan dikimi ile gerçekleşen bir uygulama anlaşılmaktadır. En aldatıcı yanlardan birisi de insanlardan ağaçlandırma yapacağız görünümüyle bu sözde ağaçlandırmalar için maddi destek istenmiş olmasıdır.
BU PLAN, FINDIK REKLAM’I GİBİDİR, YERSENİZ!
Bakanlık yetkilileri “ağaçlandırmak” anlamında illa yabancı bir kelime istiyorlarsa, kendilerine Fransızca “boiser” ve “reboiser” kelimelerini; İngilizce “afforest” ve “reafforest” kelimelerini öneririm. Fakat bakanlığın rehabilitasyon kavramını seçmesinin bilinçli bir saptırma ve kamuoyu aldatma olduğu düşüncesindeyim.
Rehabilitasyon’un “iyileştirme, ıslah, onarma” anlamına geldiği ve asla ağaçlandırma anlamında kullanılamayacağı çok açık bir gerçektir.
Ne var ki rehabilitasyon kelimesi ve uygulamalarını, serbest piyasa ekonomisinin pazarlama teknikleri, ustalıklı PR (Halkla İlişkiler) ve özellikle TV programları aracılığı ile ‘ağaçlandırma’ olarak topluma sunmak, itiraf ediyorum ki, başarıyla sonuçlanmıştır. Toplumun seçici algı mekanizmaları bu konuda da değiştirilmiş gözükmektedir.
Konu ile ilgili olarak, Orman Amenajmanı ile Silvikültürel çalışmalarda deneyime sahip bazı uzmanlarla da konuştum. Onların önemle belirtikleri bir diğer husus, bu çalışmaların miktarını olduğundan çok fazla göstermenin mümkün olmasıdır. Örneğin 100 hektarlık kapalılığı bozulmuş bir orman veya hatta maki alanını tel örgü ile çevirip 3-5 hektarında çok sınırlı ölçüde palamut ekimi veya birkaç fidan dikimi ile ya da sadece çalı ve ağaççık niteliğindeki makilikleri toprak seviyesinin 10-15 cm. üzerinden keserek sürgün vermelerini sağlayacak şekilde canlandırma kesimi yapmak ve bu uygulamayı “100 hektar sahada rehabilitasyon gerçekleştirdik” diyerek resmi kayıtlara geçirmek mümkündür. Orman Genel Müdürlüğünde uzun yıllar çalışmış olan bu uzmanlar bu işin asıl amacının orman yenilemek değil, endüstriyel ve yakacak nitelikli odun elde etmek olduğunu da eklemektedirler. Bunlar “tüyler ürpertecek” gerçeklerdir.
Esasen sözde ağaçlandırma seferberliği plânını Televizyonlarda uzun süredir gösterilen fındık reklâmlarındaki kelime ile özetlemek mümkündür. “YERSENİZ”…
Bunun en canlı örneği 2005 yılında 178.000 hektar olarak gösterilen ağaçlandırma, rehabilitasyon uygulamalarının 2006 da da olağanüstü bir artışla tam 401.000 hektara ulaşmasıdır. (% 225’lik bir artış). Bunlar UNEP ve FAO’ya da bildirilen resmi Çevre ve Orman Bakanlığı rakamlarıdır.
ORMAN KÖYLÜSÜ UMURUNUZDA MI?
Ayrıca, 2006 yılına kadar, Bakanlık toplam 428.000 hektar rehabilitasyon çalışması yapıldığını belirtirken, plânın ilk uygulama yılı olan 2008 için öngörülen rehabilitasyon çalışması, bu güne kadar yapıldığı iddia edilen toplam çalışmasının % 74’ üne denk gelen bir rakamla 318.000 hektar olarak gösterilmiştir.
Bu rakam rehabilitasyon denen ve ağaçlandırma ilgisi olmayan çalışmaların bile ciddiyetten uzak yapılacağının bir göstergesidir. Bu kadar çalışma alanı nasıl belirlenecek, nasıl korunacak ve 7,5 milyon olduğu söylenen orman köylüsünün konumu ne olacak gibi endişeleri ise hiç taşımadıkları ortadadır.
c) Ağaçlandırma son derece ciddi, teknik bir plânlama ve uygulama işidir.
Ağaçlandırma çalışmaları için “mevki, iklim ve toprak” özelliklerini simgeleyen yetişme ortamının etüdü ile bunların bir uygulama projesine bağlanması hayati önem taşır. Plânlama sadece ağaçlandırılacak alanın isabetli seçiminden ibaret de değildir. Ağaçlandırmada kullanılacak fidan üretiminden; finansman ve insan kaynakları “özellikle teknik eleman” planlamasına kadar her şeyi içine almak zorundadır.
5 YILDA FİDANLIKLARI, BAŞMÜHENDİSLİKLERİ KAPATIP TOPLAM 1 MİLYAR ADET OLAN YILLIK ORMAN ÜRETİM KAPASİTESİNİ YARI YARIYA AZALTTINIZ. FİDANLARI DIŞARIDAN İTHAL Mİ EDECEKSİNİZ?
Örnek vermek gerekirse Bakanlık, teknik anlamda gerçekten ağaçlandırma yapmak isteseydi, yıllık ortalama şeklinde, bu eylem planıyla her yıl, ağaç türü ve çalışma tekniğine göre (işçi veya makina) hektar başına ortalama 2000 fidan dikileceği varsayılırsa, sözde eylem planının yıllık ortalaması olarak 450 000 hektar için 900 milyon fidan üretmeyi planlaması gerekirdi.Bu plânlamada ayrıca, ağaçlandırmalarda hangi tür ve hangi yaşta fidan kullanılacaksa tohumunun toplanıp ekilmesi ve dikim için gerekli fidanın önceden üretimi gerekirdi. Bakım ve tamamlamalar dikkate alınırsa bu rakamın, 450.000 hektar ağaçlama için ortalama 1 milyar adet/yıl fidan olacağı teknik olarak öngörülebilir. Ortada böyle bir çalışma ve uygulama plânı görülmemektedir. Nedeni, bu eylem plânında bize göre zaten böyle bir ağaçlandırma yapılmasının düşünülmemesidir. Ayrıca 2002’den bu yana, ben genel müdür iken yıllık toplam fidan üretim kapasitesi 1 milyar adet olan fidanlıklarımızın mevcut kapasitesi ise ne yazık ki geçen 5 yıl içerisinde toplam 460 milyon adet/yıl’a düşürülmüştür. Keza ağaçlandırma teşkilatının uygulama birimleri kuşa çevrilmiş; başmühendislikler ve fidanlık müdürlükleri kapatılmış ve ağaçlandırmalar Valilik emrindeki “İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinin” insafına kalmıştır.
ÖNGÖRDÜĞÜNÜZ SÖZDE UYGULAMALARI HANGİ PARA İLE
YAPACAKSINIZ?
d) Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Kanunu’nun getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de ağaçlandırma fonu kurulması idi. Bu fon, temelde orman genel müdürlüğünün satış gelirlerinden % 5’e kadar ulaşan bir bölümünün aktarılması ile oluşacaktı. Ancak 1992 sonrası Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü’nün Orman Bakanlığı ile birlikte yeniden faaliyet geçmesi ile çalışmalar için kaynak bulunmasında gerçekten çok ciddi sorunlar yaşanmıştır. Bunun en yakın tanıklarından birisi de kurulan Ağaçlandırma Genel Müdürlüğüne, genel müdür olarak atanan ben oldum. Oysa örneğin 1950’lerden başlayarak Fransa, bu konuda ağaçlandırma fonu ile önemli atılımlar yapmıştır. Finansman sorununun bugün de devamlı, sağlam ve güvenilir bir kaynağı olduğu kanısında değilim. Zaten ağaçlandırma fonu da, diğer fonlarla birlikte kaldırılmış bulunmaktadır.
e) Bilindiği gibi Orman Bakanlığı ikinci kez, 1992 yılında yeniden kuruldu. O tarihe kadar Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığı içinde Orman Genel Müdürlüğü ormancılık faaliyetlerinin ana yürütücüsü idi.
Devlet Planlama Teşkilatının Kasım.1999’da yayınladığı “Ormancılığımız” başlıklı yayında ormancılıkla ilgili istatistiki bilgiler yer almaktadır. Bu kitapta verilen bilgilere göre 1939-1998 yılları arasında en çok ağaçlandırma yapılan yıl 1988 yılıdır. O yıl, 119. 000 hektar ağaçlandırma yapılmıştır. Yine aynı dönemde en çok fidan üretilen yıl ise, 633 milyon adet fidan ile 1989 yılı olmuştur. Ben, o dönemde Orman Genel Müdürlüğü’ nde Ağaçlandırma ve Silvikültür Dairesi Başkanı olarak görev yapıyordum. Üzülerek belirtmek isterim ki, o dönemdeki uygulama rakamları henüz aşılamamıştır.
Kişisel olarak ülkesini seven her vatandaşımız gibi her yıl artan miktarda ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışması yapılmasını elbette yürekten isterim. Ancak, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarının ormancılık bilimlerinin tekniklerine uygun bir uygulama, yeterli sayı ve nitelikte teknik eleman, uygun uygulama birimleri ve sağlam finansal kaynaklarla olmak şartı ile. Çünkü ağaçlandırma çocuk yetiştirmek gibi “özen, bilgi, sevgi, özveri ve ciddiyet” isteyen bir iştir. İşini iyi yapan herkese de, kim olursa olsun saygı duyarım.
Sözde eylem plânının ekonomik analizi de tutarlı değildir. Plânın 5 yıllık maliyetinin 2 702 100 000 YTL ya da eski ifadeyle 2,7 katrilyon TL olduğu belirtilmektedir. Ne var ki; uygulamaların birim maliyetlerinde de bir tutarlılık görülmemektedir.
Örneğin; Bakanlığın yapacağı toplam 116.000 hektar ağaçlama için toplam maliyet 232.000.000 YTL’dir. Buna göre hektar başına ağaçlandırma maliyeti 2.000 YTL.dir. Oysa diğer kurumlar için hektar maliyet 544.000.000 YTL: 136.000 hektar=4.000 YTL olmaktadır. Bu durumda aynı iş için iki misli fark söz konusudur.
Bir diğer anormal görüntü erozyon kontrolü çalışmalarında gözlenmektedir.
Plâna göre toplam 327.000 hektar erozyon kontrolü çalışması için 392.400.000 YTL harcanacaktır. Bu durumda erozyon kontrolü çalışmalarının hektar maliyeti 1.200 YTL’dir. Bu durum, gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü erozyon kontrolü çalışmaları topoğrafik olarak daha zor alanlarda ve çoğunlukla işçi gücüyle yapılır. Ayrıca “örme çit, kuru duvar, eşik vb. teknik tedbirler için ekstra masraflar yapılabilir. Yani erozyon kontrol çalışmalarının maliyeti yapılan uygulamaların da kanıtladığı gibi ağaçlandırmadan yüksek olmak durumundadır. Ancak “biz yaptık oldu” mantığına söylenecek sözümüz yoktur.
SAYIN BAKAN HEM TÜRK HEM DE YABANCI KAMUOYUNU YANILTMAKTADIR
f) Son olarak Çevre ve Orman Bakanı Sn. Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun 16 Aralık 2007 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bir açıklamasına değineceğim. Bakan Eroğlu, “Ağaçlandırmada dünya birincisi olmak istiyoruz. Bu yıl üçüncü olduk. 2012 yılına kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanı ağaçlandıracağız” demiş. Buraya kadar yaptığını teknik açıklamalarla rehabilitasyon çalışmasının ağaçlandırma olmadığını ve olamayacağını ortaya koydum.
Su işlerinden pek anlamam ama ağaçlandırmadan çok iyi anladığımı saklayacak değilim.
Bakan, “2012 yılına kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanı ağaçlandıracağız” diyerek sadece Türk kamuoyunu değil, (kibarca söyleyecek olursam) dışarıdaki kuruluşları da, yanıltmaktadır.
Örnek olarak UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) adlı kuruluşun internet sitesinde, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın resmen verdiği bilgilere dayanarak, uluslararası bir kurum da benzer yanıltmalara alet edilmektedir. Ancak, bu durum aynı zamanda Bakanlığın kendi çelişkilerini ve açmazlarını da rasyonel düşünenler için ortaya koymaktadır. İlgili siteden anlaşıldığına göre Çevre ve Orman Bakanlığı, Bakanlık çalışmalarını 2002 öncesi ve sonrası olarak, siyasal ayrışmaya tabi tutmuştur. Şöyle ki, 2002 öncesinde sözde Türkiye’de ortalama 75 000 hektar ağaçlandırma yapılıyormuş. Ama, aynı sitede 2003’de 117.000 hektar, 2004’de 165 bin hektar, 2005’te 178.000 hektar ve 2006’da 401.000 hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon ve mer’a ıslahı çalışması yapıldığı belirtiliyor.
Aslında Sayın Bakanın açıklaması, benim teknik olarak söylediklerimi doğruluyor.
2002 öncesi için sadece “ağaçlandırma” kelimesi kullanılırken, 2002 sonrası için büyüyen rakamlar “ağaçlandırma+rehabilitasyon+erozyon kontrolü+mera ıslahı” toplamı şeklinde verilmekte ve bu toplamın tamamı ne yazık ki sadece ağaçlandırma yapılmış olarak gösterilmektedir. Ne var ki, UNEP sitesinde 2007 programı 401 000 hektar ağaçlandırma olarak gösterilirken, Bakanlığın Ağaçlandırma Eylem Plânı kitabında gösterdiği 2007 ağaçlandırma programı sadece 31 500 hektardır. Oysa rehabilitasyon programı, dikkat ediniz, 317.500 hektardır. Demek ki Bakanlık ağaçlandırma ile rehabilitasyonun farklı uygulamalar olduğunu bal gibi bilmekte ama bunların hepsini nitelikleri ne olursa olsun sadece ağaçlandırma çalışması imiş gibi sunmaktan da çekinmemektedir.
UNEP’e göre ağaçlandırmada dünya üçüncüsü gözükmemizin perde arkası ise şöyledir: UNEP, “Gezegenimiz için (1) bir milyar fidan dikelim” kampanyası başlatmıştır. Sitede öyle bir cümle var ki en aklıselim insanı bile zıvanadan çıkaracak niteliktedir. Deniliyor ki, “Türkiye’de 20/Kasım/2007 günü 150 milyon adet fidan dikimi tamamlandı”. Buradan çıkabilecek ilk yorum Türkiye’de her saniye ve her yerde dikilen her fidanın bir elektronik sistemle kontrol edildiği (!...) ve söz konusu tarihte de 150 milyonuncu fidanın dikildiği şeklinde olabilir.
Bakanlık, “2002 yılı öncesinde yılda ortalama 75 000 hektar ağaçlandırma yapılıyor” diyordu. Pekalâ, 150 milyon adet fidanla kaç hektar ağaçlandırma yapılabiliyor. Hektara, türlere ve uygulama şekline göre 2000 -2500 adet fidan dikildiğini düşünerek 150 milyon adet fidanla 60.000 – 75.000 hektar ağaçlandırma yapılabileceği ortaya çıkar. O zaman bu rakamın 2002 öncesinden farkı ne söyler misiniz?
Bu analizle, bir başka biçimde daha, 2002 yılında da UNEP internet sitesinde belirtilen 400.000 hektar ağaçlandırmanın, söylendiğinin tam tersine asla yapılmadığı ortaya çıkar.
Kişisel olarak ağaçlandırmada mevcut uygulama biçimleri ve gerçek rakamlarla dünya birincisi olacağımıza kesinlikle inanmıyorum ama gerek Türk ve gerekse Dünya kamuoyunu yanıltma ya da, gerçek dışı rakamlarla kandırma konusunda halen dünya birincisi olduğumuzdan hiç kuşku duymuyorum.
Açıklamalarımı Abraham Lincoln’a atfedilen sözlerle tamamlamak istiyorum: “Bazılarını her zaman kandırmak mümkündür. Herkesi bazen kandırmak da mümkün olabilir. Ama herkesi, her zaman kandırmak mümkün değildir.”
Teknik nitelikteki bu açıklamaları “aklımın, vicdanımın, bilimin, bilgi ve deneyimlerimin” ışığı altında, objektif ve bağımsız düşünme ilkesiyle ve tamamen özgür irademle kaleme aldığımı özellikle belirtir, göstereceğiniz ilgi ve duyarlılık için şimdiden teşekkür ederim.
ÖNEMLİ NOT: Bu çalışma, ülkemiz ve insanımız için hayati önem taşıyan "ORMAN" larımızın korunması, geliştirilmesi ve "Türkiye Milli Master Planı-Yeşil Kuşak Projesinin" (Mustafa Nevruz Sınacı) hayata geçirilmesine katkı ve bilinç geliştirme amaçlı olarak yayınlanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder