T.C. gidecek, A.Ş. gelecek!..
Mustafa Nevruz SINACI
Fikri
sefalet, kara cehalet, menfur hırs ve ihtiraslarının zebunu; Adil, saydam ve
dürüst olmaktan aciz, zavallı, “güdümlü kifayetsiz muhterislerin” tavan yaptığı
ülkemizde çok garip, acayip ve tuhaf şeyler olmaya başladı. Meselâ; Yunanistan
2004 yılından bu güne 16 adamızı fiilen işgal etti, Genelkurmay dut yemiş
bülbül gibi sessiz! Şanlı TSK (!)’nın gık’ı çıkmıyor.
Şer, şeamet, fesat ve tefrika
ehlinin Kobani dedikleri Ayn El Arap’ta, her ne hikmetse Türk Bayrağı
dalgalanıyor. Güneydoğu’nun neredeyse tamamında Türk askeri kışladan, Türk
polisi karakoldan dışarı çıkamıyor. Buna mukabil eşkıya her yerde hâkim,
anarşi, terör, tedhiş, zulüm, işkence, soygun, vurgun bölgede alçakça kol
geziyor. Buralarda devlet yok. Hükümet, idari merci, adalet, özgürlük ve
güvenlik adeta eşkıya ya emanet! Tam bir rezillik bu, insanlık dışı kepazelik
ve utanç!.. Üstüne üstlük, bölgede hükümetin gücü, başta elektrik olmak üzere; Doğalgaz,
su, internet ve telefon bedellerinin tahsiline yetmiyor. Batı’da yaptıkları
gibi ‘baskı, icra-i takiple, ihbarla icbar etmek ve hizmeti kesmek’ yerine;
İnsan hakları, adalet ve hukuka aykırı biçimde “namuslu-dürüst, onurlu ve
sorumlu” Batı Anadolulu vatandaştan haksız tahsil cihetine gidiyorlar. Bunlar
Devletin ve hükümetin yapacağı işler değil!..Çok ayıp ve kolaycı.
AMA NE YAZIK Kİ
MUHALEFET YOK!..
Memleket
adeta saldırganların, arsız, hırsız, yolsuz ve soysuzların serbest bırakılarak;
Jandarma, asker, polis, hâkim ve savcı gibi adalet, hakkaniyet ve güvenlik
unsurlarının “darp edilerek bağlandığı” biçimi tuhaf bir görünüm arz ediyor. Adil
ve güçlü, haklılardan yana bir Anayasa akamete uğratılmış vaziyette, eskisi
dâhil “en yeni, torbadan taze çıkmış
yasalara” dahi uyulmadığı oluyor. Adalet, hakkaniyet, hukukun üstünlüğü,
meşru özgürlük ve güvenlik, yedi’den yetmişe, doğudan batıya, bütün vatan
satını şamil (kapsayan) bir eşitlik yok. Meselâ, Memurlar, işçiler ve emekliler
arasında “Eşit işe eşit ücret” kuralı
bitti. Hükümet erk’inin “hüküm ve hikmet”
ehliyeti icabı olması zorunlu “Maaş, hak ediş ve ücretler arasında norm ve
standart birliği” yok. Üretici-tüketici arasında (serbest rekabet ilkeleri
korunmak kaydıyla) idame ettirilmesi zorunlu; “Aracı, tefeci ve komisyonculara
%5 ile azami %20’den fazla kâr imkânı vermemek” suretiyle ana unsurların
korunması ilkesi göz ardı edilmiş durumda!..
Hâsılı
devletin düzeni bozuk, hükümet ayar tutmuyor, muhalefet mel’un; Vatandaşın
kahir ekseriyeti çaresiz; korkutulmuş, bastırılmış ve sindirilmiş vaziyette. İslâm
ülkesi desen değil; zira hak, adalet ve hukuk yok. Cumhuriyet, Demokratik, Lâik
Hukuk devleti hiç değil; Çünkü en başta memlekette etkili, güçlü ve belirleyici
muhalefet, halka ait-halka dayalı kitle partileri, siyasi ahlâk ve siyasette
“insan hakları, hukuk, eşitlik ve demokrasi”den eser yok.
İşte, tam
da bu ortamda memleketin Cumhur Başkanı RTE (16 Mart 2015, Sözcü) yıllardır, “acaba ne zaman baklayı ağzında çıkaracak”
kabilinden beklenen lâfı söyledi:
“T.C. gidecek, A.Ş. gelecek…” Haber başlığı aynen
şöyle, metin aynen aşağıda:
“T.C. gidecek, A.Ş. gelecek (16
Mart 2015, Sözcü) RT Erdoğan'ın Balıkesir'de yaptığı konuşmasında "Türkiye
anonim şirket gibi yönetilmeli" sözleri tepkilere neden oldu. Erdoğan, Başkanlık
Sistemi’ni anlatırken ülkeyi bir “anonim şirket” gibi yönetmek istediğini
ifade etti. Balıkesir’de konuşan Erdoğan şunları söyledi;
“TÜRKİYE ANONİM
ŞİRKET GİBİ YÖNETİLMELİ”
“Yeni
Anayasa ve Başkanlık sistemini geçmişten bu yana söyledim yine söylüyorum. Bu
sistemde ısrar etmek milletimize haksızlık! Yeni Türkiye sizlerin Sivil
toplum örgütlerinin işadamlarımızın ellerinde yükselecek. Sizden
istirhamım Yeni Türkiye, Başkanlık Sistemi ve yeni anayasayı her fırsatta
millete anlatın. Bir Anonim Şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye öyle yönetilmelidir.
Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen... 400 milletvekili
verdiğiniz zaman, yeni anayasa yapılacak ve başkanlık sistemi gelecek.”
Ülkeyi
şirket gibi yönetmek isteyen Recep Tayip Erdoğan daha şimdiden Saray’ındaki
çalışan sayısını 2 bin 700’e çıkardı. Abdullah Gül döneminde bu rakam 718′di…
PEKİ, ANONİM
ŞİRKET NEDİR?
Anonim
şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş ve borçlarından dolayı yalnız
malvarlığıyla sorumlu olan şirkettir. Tamamı esas sözleşmede taahhüt
edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye 50.000 Türk Lirasından ve
sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren
kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim
şirketlerde başlangıç sermayesi 100.000 Türk Lirası’ndan aşağı olamaz. Bu en az
sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir. Anonim şirketin
kurulabilmesi için pay sahibi olan bir veya daha fazla kurucunun varlığı
şarttır.”
DAHASI VAR
Ülkemiz ve
dünyada anim şirketler, genellikle bir aile, organize grup veya belirli bir
maksada matuf olarak seçilmiş zümreler tarafından “kazanç paylaşmak amacıyla” kurulur. Bu gün için anonim şirketlerin
tamamına yakın bölümü, dünyada (7 veya 12) kız kardeşler denilen, küresel/evrensel,
bütün sektörlere egemen kapitalist-emperyalist vampirlerin elinde veya
emrindedir. Bunlara çok uluslu canavarlar denilir ki, hemen hepsi mevcut pek
çok dünya devletinden daha etkili, zengin, yaptırım ağırlıklı ve güçlüdür. Dolayısıyla
anonim şirketlerin idaresi sahiplerinin de elinde değil, bahusus yeryüzü
keneleri, sülük, vampir ve domuzlarının güdümündedir. Gayrisi hakkında yorum
sizin!.. Ama medeni siyaset, adalet ve demokrasinin gereği olarak: Devletler
bünyesinde, devletin/milletin, hükümetin, HALKIN emrinde, millete tabiî ve
vatandaşların huzur, mutluluk ve zenginliği için çalışmak koşuluyla muhtelif şirketler
kurulabilir. Ama asla bir devlet şirket gibi düşünülemez ve şirket gibi
yönetilemez!..
MUHALEFET ROLÜNDE
İŞBİRLİKÇİ ŞEBEKELER!..
Mustafa Nevruz SINACI
Şimdi
düşünüyorum da, eğer 1946-1950 CHP’sinin karşısında tarihi-kadim Demokrat Parti
olmasaydı, bu gün Türkiye Cumhuriyetinin hali, her halde Somali’den farksız,
Mısır’dan beter, belki de (CHP’nin devrimciliği, müzmin solculuğu ve SSCB
hayranlığı nedeniyle vaki) Rus özentisinden dolayı, Afganistan’dan beter
olurdu! Nedeni şu: Çok küçük
istisnalar hariç olmak üzere bu gün Türkiye, tam da CHP’nin 1940’larda, 50’lerde
durduğu yere dönmüştür.
Türk inkılâbı ile ülkemizde
kurulan “medeni siyaset”in (Cumhuriyet) ruhunda, özünde var olan “terakki (gelişme/yükselme, muasır medeniyet
seviyesini aşma) sisteminin” tam tersine işleyen gericilik/irtica ve
yobazlık budur işte! Şu hale nazaran Türkiye, mevcut durum, konum ve düzeyi
itibarıyla; Varisi ve/veya bakiyesi olduğu Osmanlı Devleti, diğer bakiyeleri
olan çakma devletlerin ekseriyeti ve özellikle Türk İnkılâbına nispetle
başarısız; İslâm formu esasıyla dikkate alındığında ise çok az gelişmiş ve çok
geri kalmış bir haldedir!..
SEBEP: Şüphesiz Cumhuriyet, adalet, demokrasi ve lâiklikteki
samimiyetsizliktir.
SİYASETTE SULTA,
CUNTA, İRTİCA, DİKTA VE YOBAZLIK
Türk siyaset tarihinin onuru, şerefli ve soylu yüz akı Demokrat Parti, sinsi ve emrivaki bir kararla katılmak zorunda kaldığı 1946 seçimleri hariç; Bilumum yerel ve genel seçimlerde ‘teşkilât yoklaması’ yapmış.; İstisnasız bütün adaylar bizzat ‘partiye kayıtlı ve herhangi bir aidat borcu olmayan’ üyelerin katılımıyla, tek etkili, yetkili ve yegâne belirleyici Ön Seçim yöntemi ile belirlenmiştir. Ki bu, insana saygı, demokrasi, hak-adalet, eşitlik, hukuk ve ahlâka saygının açık, net, mert ve tek göstergesidir.
Türk siyaset tarihinin onuru, şerefli ve soylu yüz akı Demokrat Parti, sinsi ve emrivaki bir kararla katılmak zorunda kaldığı 1946 seçimleri hariç; Bilumum yerel ve genel seçimlerde ‘teşkilât yoklaması’ yapmış.; İstisnasız bütün adaylar bizzat ‘partiye kayıtlı ve herhangi bir aidat borcu olmayan’ üyelerin katılımıyla, tek etkili, yetkili ve yegâne belirleyici Ön Seçim yöntemi ile belirlenmiştir. Ki bu, insana saygı, demokrasi, hak-adalet, eşitlik, hukuk ve ahlâka saygının açık, net, mert ve tek göstergesidir.
Parti İçi
Demokrasi’nin teminatı, çimentosu ön seçimdir.
Resmi,
yasal ve Hâkim teminatlı “Ön seçim” yapılmayan partide demokrasi;
İnsan
hakları, adalet, eşitlik ilkesi, hukuk da yoktur!.
Ön seçim
millet için bir hak, parti üyeleri için zorunluluk, parti yönetimi içinse
ahlâki, hukuki ve insani bir görevdir. Ön seçim yapmamak, açık hali ve
tabiriyle “Kitle Partisi” değil, şahıs teşekkülü, siyasi şirket veya harici
iştiraklerle güdümlenen organizasyonlar anlamı taşır.
Her ne
kadar mevcut yasal düzen ve cari mevzuat itibarıyla kerhen “mubah” olsa dahi, esasta aday yoklaması, merkez yoklaması,
temayül yoklaması gibi ad’larla yapılan sözde aday tespit, aslında atama ve
re’sen tayin usulleri ahlâki, insani, olağan, kabul edilebilir ve normal
değildir. Bu uygulamalar halktan kopukluğun, millete rağmen siyaset yapmanın,
güdümlü bir siyasi organizasyon olmanın ya da vesayet, tasallut, sulta, cunta
ve dikta gibi insanlık dışı kara ve karanlık mihraklara dâhil bulunmanın
işaretidir. Sebebi de: Halka güvenmemek, insanlara inanmamak ve bilhassa
milletle devlet aleyhine bazı işler çeviriyor olmaktır. Aksi takdirde ön seçim
yapmak açıklığın, şeffaflığın, saydamlığın, namuslu-dürüst, demokrat olmanın yegâne
göstergesidir. Ayrıca demokrasi, adalet ahlâkı, eşitlik ilkesi ve evrensel
hukukun gereğidir.
Öyleyse ÖN SEÇİM
yapmayan partiye oy vermek ne kadar doğrudur?
Millete
güveni ve saygısı olmayana, millet ne kadar inanıp güvenmelidir?
Çünkü “Ön
Seçim” yoksa mutlaka “organize işler”, karanlık dehlizler ve kapalı kapılar
ardında menfur, çirkin ve ahlâk dışı pazarlıklar vardır.
Ancak, 2820 Sayılı siyasi partiler
kanunu ile kanun gereği 07 Haziran 2015 Seçimleri için Yüksek Seçim Kurulu
tarafından hazırlanıp yürürlüğe konulan Seçim Takvimi’ne göre.; 29 Mart 2015 Pazar günü
yapılacak “yargı
gözetimi ve hâkim teminatlı ön seçimler” için, seçime girme hakkı
bulunan kaç parti resmen başvurdu dersiniz?
İster inanın ister inanmayın, ben
20 Mart 2015 Cuma günü önce İnternet ortamında uzun bir araştırma yaptım.
Bulduklarıma inanamadım. Sonra saat: 18.00’de Yüksek Seçim Kurulu’ndan teyit
aldım. Buna göre: 298 sayılı Kanun'un 19., 2820 sayılı Kanun'un 41/(a) ve
Yüksek Seçim Kurulunun 2 Şubat 2015 tarihli ve 112 sayılı kararı ile kabul
edilen "Siyasi
Partilerin Önseçim veya Aday Yoklaması Yöntemleriyle Aday Tespitine İlişkin
Usul ve Esaslar Gösterir 125 sayılı Genelge"nin 6. maddesinin
(b) bendi uyarınca, 29 Mart 2015 Pazar günü yapılacak resmi, yasal, açık,
dürüst ve demokratik “ön seçimde” sadece CHP, (maalesef o’da örgütlü İllerin
tamamında değil, sadece % 85’inde) ÖN Seçim yapacak.
Bunda; CHP içinde çok akılcı,
onurlu, sorumlu ve güçlü bir “insan hakları, adalet, hukuk ve Demokrasi mücadelesi”
veren; “Parti İçi Demokrasi, Ülke İçin İktidar Topluluğu ve Bileşenleri”nin çok
etkili, olumlu ve sorumlulukla icra edilen önemli derecede rolü olduğunu kabul,
tespit ve teslim ediyorum. Bu vesileyle mezkür grubu içtenlikle tebrik ediyor,
kutluyor ve bütün partilerde böyle inançlı ve bilinçli grupların oluşmasını yürekten
diliyorum. (*)
BU, MİLLETE YAPILAN BÜYÜK BİR HAKSIZLIKTIR
Bilindiği üzere, seçime katılma
hakkı bulunan 31 parti var. Bunlardan kaçının aday gösterip seçime katılacağı
şimdi belli değil. Ama şu an belli olan tek şey: CHP hariç olmak üzere.; Seçime
fiilen girecek diğer partilerin tamamının millet iradesine saygısız, başta demokrasinin
nezih ilkeleri olmak üzere: Adalet, hukuk ve eşitliğe aykırı biçimde keyfi aday
belirleme veya kendi menfur emel ya da muhtemel çıkarları doğrultusunda memur,
uşak, kul, köle veya maraba atamadır…
ÜSTELİK DEMOKRASİ AYIBI VE HUKUKUN UTANCI
Şu hale ve manzaraya rağmen
siyasi partiler asla ve kellâ “Demokrasinin vazgeçilmez unsuru” olamazlar. Ön
seçim yapanları tenzih ederek söylüyorum; Olsa olsa, Türkiye’de hak, adalet,
eşitlik, demokrasi, insan hakları ve hukukun utancı olurlar. Memleketin hali de
bunu açıkça gösteriyor zaten. Usulen muhalefet rolü oynamaya ve yalancıktan
muhalefetmiş gibi davranmaya çalışan halk düşmanı, Lânetli kesime bir diyeceğim
yok. Fakat, adında “adalet” yazılı sözde “iktidar” partisine de yazıklar
olsun!..
(*) BASIN AÇIKLAMASI
(Sayın Cengiz Önal Tarakçıoğlu’na teşekkürlerimle)
Parti İçi Demokrasi, Ülke İçin
İktidar Topluluğu ve Bileşenleri olarak, yaklaşan Genel Seçimler’de aday
belirleme süreci için Ön Seçim yöntemini siyasal ve ahlaksal bir zorunluluk
olarak görüyor ve savunuyoruz.
Başlangıçta yadırganan ve ön
yargılarla karşılanan bu ilkemiz, üye tabanının ve örgütlerimizin geniş desteği
ile Genel Merkezimiz’ce de kısmen benimsenerek uygulamaya konmuştur. Hatta
başlangıçta karşı çıkanlar bile bu yöntemin partimizi diğer partilerden ayıran
en önemli fark, demokratik bir standart olarak savunmaya ve övmeye
başlamışlardır.
Ancak, bu önemli bir adım olmakla
beraber yeterli değildir. Partimiz’de yıllarca ve defalarca Milletvekili
olanlar, Parti olanakları ile siyaset yapabilen ve kendini rahatça tanıtabilen
Parti Meclisi (PM) üyeleri, Partinin en üst kademesini oluşturan MYK üyeleri,
Genel Başkan Yardımcıları’nın çoğu ve Genel Sekreter bile ön seçimden çekinerek
merkez yoklaması ile yani kendi oyları ile kendilerini ön sıralara yazdırma
kolaylığına ve ayıbına kaptırmışlardır…
Bu ayıplı durumdan kendini
koruyup ön seçime katılan Genel Başkanımız, MYK ve PM’nin bazı üyelerini
kutluyor bu sebeple tüm MYK ve PM üyeleri ve Milletvekillerimize örnek olmasını
diliyoruz. Henüz vakit varken onları da aynı siyasal ahlak ilkesine uymaya ve
bu büyük ayıptan kurtulmaya çağırıyoruz.
Ülke içinde AKP’nin hak
ihlallerine ve gasplarına karşı çıkan Partimiz, kendi içinde bu kadar büyük hak
ihlallerine ve siyasal gaspa izin vermemelidir.
Kontenjan hakkı parti içine dönük
kullanılmamalıdır. Bilgi birikimi ve deneyimi ile Partimiz’e katkı koyacak,
konusunun uzmanı kişiler ile yapılacak seçim ittifakları için kullanılmalıdır.
Saygılarımızla...
CUMHURİYET HALK
PARTİSİ
PARTİ İÇİ DEMOKRASİ,
ÜLKE İÇİN İKTİDAR GRUBU
ANKARA, 20
MART 2015
***
ÖNERİ,
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI
Sayın Sibel Hanım, Mustafa Nevruz
Sınacı Bey bir politikacıdır. Elbetteki söylediklerinde doğruluğu olan
ifadeleri de vardır. Lakin Tayyip Beyin bu ifadeyi kullanırken gerçekte niçin
kullandığını, yani devletin içinde bulunduğu bürokrasiyi azaltarak
işlevselliğini artırmayı anlatını ve kastettiğini evlatlarını tanıdığı gibi
bildiği halde eski alışkanlığından olsa gerek seçim sathı mahalline girmiş
ülkemizde yeni politik manevra denemeleri olduğunu siz de adınızı bildiğiniz
gibi düşünebilirsiniz. Bu kadar açık bir beyanı dahi, tekeden süt çıkarma
gayreti ile servise verip politik havayı haşlama gayretini ne millet ne de reel
sektör yemiyor artık, haberiniz olsun. Biz mahallelerde ve sokaklarda milletin
söylemlerine şahit oluyoruz. Bunu paylaşmak isterim. Siz de hevesle bu yazıyı
yaydınız ama, milletin son yıllarda ne dediğini veya ne demek istediğini
anlamaya gayret etsinler. Gün geçtikçe yaş da ilerliyor. Germek yerine, yol
gösterici olmak daha kıymetlidir. İddia ediliyorsa, hikmetli olmak da bunu
gerekli kılar. Siz nerde yaşıyorsunuz, bilemiyorum ama Sayın Sınacı bunu bilir.
Selam, hidayete tabi olanların
üzerine olsun. Ali
YÜCEL, İBB
*
Ali bey,
Politikacı Tayyip Erdoğan veya Kemal
Kılıçdaroğlu veya Devlet Bahçeli ve çevrelerindekilere denir. Mustafa (Nevruz
Sınacı) bey ise siyaset bilimcidir.
Aradaki fark çok büyük ve açıktır. Ama tam olarak anlamayabilirsiniz.
Tıpkı benim sizin son yazınız olan “Selam, hidayete tabi olanların üzerine
olsun.” lâfını anlamadığım gibi...
Arapça, Farsça karışmış. Osmanlı vari, tekerlemeleri bırakıp
Türkçe yazarsanız, sizi daha iyi anlayabilirim. Milletimizin ne arzu ettiği
ise.. Ilk hilesiz seçimde …muhtemeldir haziranda ortaya açıkça çıkacak ..
Hoşça kalın, SIBEL ERTUNÇ, TURKISHFORUM