SAHUR-İMSAK ÇELİŞKİSİ VE İLÂHİ HAKİKAT
Mustafa Nevruz SINACI
Eğer nasip ve müyesser olursa inşallah bu hafta; Hazreti Âdem Ata’mızdan günümüze değin, peygamber gönderilen bütün kavimlere (ümmetlere) farz olan mübarek Orucu tutmaya; Ramazan ayını idrake.; Bu kutsal ayın feyiz, rahmet, hikmet, sağlık ve medar-ı şifa bereketini yaşamaya; İnsanlık/İslâm âleminin en faydalı ibadetlerinden Şehri Ramazan’a başlayacağız.
Eğer Yakup’un çocukları Tevrat’ı, Hazreti İsa’yı çarmıha geren sapkın İsrail oğulları da İncil’i tahrif, İblisin söylemleri ile tezyif ve Rab’in ayetlerini tekzip etmeselerdi; Ramazan ayında bütün ehli kitap oruçlu olacaktı. Dolayısıyla bu yüksek rahmet, ulûhiyet ve bereketten gayri Müslimler ne yazık ki yararlanamayacak ve çok büyük bir nimetten mahrum kalacaklar.
Ancak; Kâinatın en yüce ilmine mazhar ve İslâm’ın ekmeli (Âl-İmran 19) Hatem-ül Enbiya ile müyesser Müslümanların önemli bir meselesi var. Şu anda dünyanın en fakir, geri kalmış, az gelişmiş, küffara 12 yılda 10 milyon Şehit veren; Başta Nyanmar putperetsliğinin Arakan bölgesi olmak üzere:, Doğu Türkistan (Çin), Afrika, Irak ve Suriye’de, insan aklının alamayacağı; Hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir şiddet, şeamet, baskı, eziyet, zulüm ve soykırıma maruz; Diri, diri yakılan ve esir pazarlarında satılan milyonlarca Müslüman var.
Buna mukabil, sözde İslâm ülkelerinin (İslâm’a aykırı olmasına rağmen) Firavundan intikal Kralları, Yezitten mülhem Sultanları, Nemruttan mütevaris ifrit-iblis devlet başkanları ve müstebit Başbakanlarının istibdadı küffara rahmet okutacak derecededir. Üstelik sair ehli kitap ve umum küffarın idarecileri oldukça mütevazı, kendilerince dürüst, yalandan-talandan uzak, hak’sızlık/yolsuzluk yapmayan kimseler iken; Yukarda bahse konu İslâm düşmanlıkları malûm Müslüman ülke yöneticileri ise Karun Kâfirini kıskandıracak derecede zenginler!..
Üstelik bu zenginlikleri haram (gasp-irtikap, HAK’sızlık ve yolsuzluk ürünü), sözleri yalan-yanlış, kendileri hırs, ihtiras, ahlâki zafiyetle malûl kifayetsiz muhterislerdir. Bunlardan Hak, adalet, eşitlik, ilim, ahlâk, barış ve hukuku hâkim kılanları tenzih ederim. Velâkin, İslâm ülkelerinde yaşanan hak’sızlık, yol’suzluk ve suçlarla mücadele etmedikleri, kötüleri şiddetle cezalandırmadıkları için suçludurlar. (Hak’sız: Allahsız, dinsiz, imansız, kâfir demektir.) İşte bu nedenle İslâm âlemi sıkıntılı; Dünya Müslümanları ise ekseriyetle mezalime maruzdur!..
Diyanet İşleri Başkanlığı’nca izin verilen günümüz takvimleri ve imsakiyelere göre: Bu yıl Oruç’un ilk günü 18 Haziran 2015 Perşembe, imsak: 03.15, güneş: 05.13, Akşam/İftar: 20.28.. Yani bu demektir ki! Bu Ramazan Oruca gece 03.15’de başlanacak ve akşam 20.28’e kadar: Tam 17 saat 13 dakika oruç tutulacaktır. Üstelik Haziran ve Temmuz sıcağının yakıcı etkisi ve en uzun günlerin dayanılmaz baskısı altında. Üstelik haksız ve gereksiz yere!..
Şehri Ramazan’ın sonu 16 Temmuz 2015 – Perşembe günü de durum aynı. İmsak: 03.34. Güneş (Sabah): 05.26, akşam: 20.25!.. Başlangıca göre 19 dakika uzama ve akşama nazaran 2 dakika kısalma! Sonuçta 30 günlük süre içinde değişim sadece: 17 dakika. Yani, fark eden bir şey yok. Eğer, Allahın âyetle ile ilgisi olmayan Diyanet imsakiyesine uyarsak yandık. Yani kutsal bir ibadet, işkenceye dönecek demektir!..
Peki; Oruca Başlama Vakti Kur-an’a Göre Nasıl Olmalı?
Bakara Suresi 183: “Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.” Anlaşılıyor ki oruç bizlerin korunması maksadıyla çok hayırlı bir ibadet olarak emredilmiştir. Böylece Allah bizler için faydası olan oruç konusunda kuranda çok detaylı bilgi vermekte ve özellikle: Üstelik yemin ederek ‘bu dini sizler için kolaylaştırdım’ demektedir. Sahur, İmsak ve Oruca kolaylık getiren Ayet ise (Bakara 187): “Tan yerinin, beyaz iplik siyah ipten sizce seçilinceye kadar yiyin için, sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın..” Nasıl ki, akşam güneşin batması ile iftar ediliyorsa; Makul zamanda Sahura kalkılarak, gün ışımadan, sabaha en yakın zamanda imsak (kapama-niyet) ile orucun bağlanması gerekmektedir.
Dolayısıyla bu Ramazanda Ezanla sahura kalkıp; 45 dakika içinde imsak yapmalıdır.
Zira beyaz iplik ve siyah iplik karanlık ve aydınlığın buluşma noktasını temsil eder. Burada güneşin doğmuş olması bahis konusu değildir. Böyle olsaydı Âyette güneş doğduğu zamana kadar denirdi. Öyleyse örnek olarak verilen fecr vakti ne zaman olabilir? Örnekten anlaşılan şu: Gecenin bitişi, gündüze ilk adım vakti ve karanlığın artık gün aydınlanmasıyla baktığımız şeylerin fark edilme anıdır. Kaldı ki eğer Allah, “dini sizler için kolaylaştırdım” diyorsa, kullarını saniyelerle sınırlı bir oruca asla mahkûm etmez.
Şu hale nazaran, Sahura (normal vaktinde okunması gereken) sabah ezanından bir saat önce kalkılabilir. (Zaten, Ramazanda Ezanlar, tam da sahura kalkma zamanına çekilmektedir.) Rabbin Ayeti gereği: “Tan yerinin beyaz iplikle siyah ipliğin (çıplak gözle) seçilinceye kadar” yenilip içilir. Sabaha en yakın vakitte de niyet edilerek günün orucuna başlanır. Aksi takdirde, milyonlarca insanı çok erken vakit oruca başlatmak, büyük bir gaflet, cehalet ve hıyanettir ki, bunun vebali büyüktür. Hesabı verilebilir mi bilinmez!.
Dahası: Güneşin tamamen batıp havanın karardığı anın, “gündüzün geceye geçiş anı” olduğunu bilmişiz de, neden zifiri karanlıkta orucu başlatmak isteriz? Bu yaman çelişki niçin? Akşam Ezanının okunduğu vakti hatırlayın, gecenin zifiri karanlığı değil, ama zahir olmaya başladığı ilk zamanlardır. İşte Rabbimiz oruca başlama vaktini (verdiği örnekte olduğu gibi), “baktığımızda beyaz ile siyahın fark edildiği zamanı” çok net tarif etmesine rağmen, birileri kendi düşüncelerini “Kur-an’dandır diyerek” Allah’ın emirlerini görmezden gelmiş. Yetki ve sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığı da seyirci kalmıştır. Durum bu!. Allah ümmileri affetsin.
KONUYU BİRAZ DAHA AÇALIM
Sahur Ramazan gecesinde, oruç tutmak niyetiyle kalkıp; bu maksatla kalkmaya, yiyip içmeye denir. Hadîs-i şerifte "Sahura kalkın, çünkü onda bereket vardır" buyrulmuştur. İmsak ise yiyip içmeye son vermek, oruca fiilen başlamaktır. Sahur; İftar yemeğinden sonra kişinin yeniden yiyip içecek hale gelmesi ile gerçekleşir. Bunun belli bir saati yoktur; ancak tutulacak oruca medar olsun, oruçlunun açlık ve susuzluk çekeceği zaman asgarîye insin diye “sahurun mümkün olduğu kadar geciktirilmesi”, iftarın ise vakit girer girmez yapılması tavsiye edilir.
Sahurun son vakti, tan yerinin ağarmaya başlamasıdır. Bu vakte ‘fecr-i sadık’ denir.
Sahur bitince başlayan zaman imsak’tır. Yani İmsak, sahurun bittiği ve orucun fiilen başladığı andır. Kuran-ı kerim, "Tan yeri ağarması sebebiyle tarafınızdan siyah ip beyaz ipten iyice ayırt edilinceye kadar yiyin ve için" (Bakara: 2/187) buyurmaktadır. Burada geçen siyah ipten gecenin karanlığı, beyaz ipten de, doğu ufku boyunca beyaz bir ip gibi başlayıp, sonra kalınlaşarak yayılan tan ışığı kastedilir. Günümüzde tan olayının başlaması; yani sahurun sona ermesi ve İmsak vakti hesapla daha önceden belirlenmekte, takvimlere yazılmaktadır. Ancak, bu takvim ve imsakiyeler genellikle yanlış, ihtilâflı ve çok tartışmalı ve ilgili âyete aykırıdır!
Oruca Başlama ve Takvimlerimiz:
Oruca ikinci fecrin doğmasıyla, yani sabaha en yakın vakitte başlanıp; Akşam güneş batıncaya kadar devam edilir. Güneşin ufukta kaybolmasıyla iftar edilir. Dağlıkta, dağların üzerinden güneş ışıklarının çekilmesi beklenir. Sabaha doğru doğu ufkunda iki çeşit ağarma olur. Birincisine, 'fecr-i kâzib' yani 'yalancı tan' denir. Bunun dinen bir hükmü yoktur.
İkinci fecir: Doğuda gökle yerin birleştiği çizgi boyunca yayılan aydınlık; Tan yerinin ağarmaya başlamasıdır. Bu anda Sahura son verilip oruca başlanır. Aynı anda “sabah namazı” vakti de girmiş olur. Bunda bütün mezhepler ittifak etmişlerdir. Ayrıca Diyanet İşleri Bşk.lığı Din İşleri Yüksek Kurulu 21 Ocak 1982 günlü kararıyla; Uygulamalarda görülen bazı bid’at ve yanlışlıkları kısmen düzeltmiş, saptanan yeni olumsuzlukları da düzeltme yoluna girmiştir.
Umarım Sahur ve İmsak konusu da ivedilikle düzeltilir; 17 saat oruç zulmü sona erer!
NETİCE OLARAK:
Özellikle, ORUÇ ayının yaz dönemini kapsayan uzun ve sıcak günlere denk geldiği yaz aylarında fark edilen “Sahur ve İMSAK” konusunda vaki ve hali hazır ısrarla sürdürülen inat ve yanlışlık acilen ele alınır; Asgari 1.5-2 saatlik hata düzeltilir, milyonlarca Müslüman eziyet, zulüm ve Hak’sızlıktan kurtarılır. Sırf bu nedenle (hastalık, yaşlılık, güçsüzlük, zayıflık ve sair sebeplerden dolayı) oruç tutamayanlar da, böylece oruçlarını tutarlar inşallah...
1 yorum:
Önce doğruyu bulmak ve öğrenmek, sonra hakikatı cesaretle söylemek, yazmak ve tebliğ etmek, çağımızdaki İslam Dünyası'nın maalesef en büyük korkusu, cahilliği, tembelliği ile iman ve inanç eksikliğidir.
(Yalnız Fizik profesörlerimizede öğlen tatili yapmak hakkını çok görmeyin !)
Konu mademki İmsak, Sahur ve İftar vakitlerinin tespit ve tayinidir, onlara Ebul-İz , İbn-i Sina ve Astronomi alanındaki buluşları ile günümüzde dahi bilgilerinden, tabiiki maalesef başta batılı dediğimiz Hristiyan aleminin faydalandığı üstün insanları hatırlatmakta yarar görüyorum.
Astronomi alanındaki Müslüman Bilim Adamları ve Buluşları
-Maaşallah (? – 815) meşhur islam astronomlarındandır.
-Battani (858 – 929) dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biridir.
-Ebu’l Vefa (940 – 998) meşhur bir astronomi bilginidir.
-İbni Yunus (? – 1009) Galileo’dan önce sarkacı bulan astronomdur.
-Beyruni (973 – 1051) dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamıdır.
-Cabir Bin Eflah (12. yüzyıl) ortaçağın en büyük astronomlarındandır.
-Necmeddinü-l Mısri (13. yüzyıl) çağının ünlü astronomlarından.
-Bitruci (13. yüzyıl) Kopernik’e yol açan, öncülük eden astronomi bilim adamıdır.
-Kadızade Rumi (1337 – 1430) çağını aşan büyük bir astronomi bilgini. Türklerin ilk astronomudur.
-Şemsettin Halili (? – 1397) büyük bir astronomi bilginidir.
-Uluğ Bey (1394 -1449) çağının en büyük astronomu, ünlü bir alim ve hükümdardı.
-Ali Kuşçu (? – 1474) ünlü bir Türk astronomi bilginidir.
-Takiyyüddin Er Raşit (1521 – 1585) İstanbul Rasathanesi’ni ilk kuran, çağından çok ileride ve asrın önde gelen astronomi alimidir.
-Astronomi alanındaki diğer meşhur İslam Alimleri: Muhammed Bin Musa (9. yüzyıl), Dinaveri (815 – 895), Sabit Bin Kurra (? – 901), Macriti (? – 1007), Zerkali (1029 – 1087), İbni Rüşd (1126 – 1198), Nasirüddin Tusi (1201 – 1274), Kazvini (1203 – 1283), Kemaleddin Farisi (? – 1320), Seyyid Ali Reis (? – 1562)
İnsanı kahreden ise, Batılı dediğimiz milletler bu bizim Müslüman Alim’ lerimizi yaklaşık 1000 senedir takip eder ve müslüman bilgilerini kendilerine mal eder ve yayımlarlar, bizde 150 sene sonra batı ne yapmış diyerek onları takip etmeye çalışırız, veya rüşvet almak vermek konusunda garip garip fetvalar veririz.
Yasin Suresi, Ay, Güneş ve Kainatın yapısını ve belirlenmiş yörüngeleri üzerinde sistemlerini bozmadan ama hergün değişik konumlar almalarını anlatır. Bize bu bilgi ne amaçla veriliyor acaba ?
Selam ve saygılar
Ahmet Nedim Kaya