15 Kasım 2010 Pazartesi

KURBAN MAKALELERİ HAKKINDA AÇIKLAMA, YORUM VE KATKILAR...

Date: Sun, 14 Nov 2010 16:35:03 +0200 Subject: TEMİZELLERGURUBUBİZ.COM
Herkesin kurban kesmesi gerekmiyor, Dinde böyle bir mecburiyet yoktur...
From: ARZU KAYA ÖZOK; e.MAİL: arzukayaozok@gmail.com

**
""İslamiyet'te kandil geceleri yoktur!"
Peygamberin ana rahmine düştüğü gece diye gece olur mu? İlahiyatçı İhsan Eliaçık Bloomberg HT'de 'Gülin Yıldırımkaya ile HT Gündem' programında Yıldırımkaya'nın sorularını yanıtladı.
Daha önce http://www.facebook.com/l/08dcd;Haberturk.com'dan Hande Köseoğlu'na verdiğiniz röportajda, kurban kesmenin Şaman kültürü olduğunu, İslamiyet'le ilgisi olmadığını, sadece Hacca gidenler ve yakınlarının kesmesi gerektiğini söylediniz. Şaman kültüründen gelip de bizim İslamiyetle ilgili sandığımız başka ne var?
Herkesin kurban kesmesi gerekmiyor, dinde böyle bir mecburiyet yoktur. Hacca gidenler kurban kessin yeter. Eğer çok yardım etmek isteniyorsa birbirlerinin borçlarını ödesinler, faturalarına yardımcı olsunlar, sokak çocuklarına sahip çıksınlar…Bir sürü yardım edilebilecek, dayanışma gösterilebilecek, yardımlaşılabilecek yer var. Ben daha önce de ifade etmiştim: Türkiye'de bir derin din var, bir de görünen din var. Nasıl ki derin devlet var bir de görünen devlet var dinde aynen öyle,...
"İslamiyet'te kandil geceleri yoktur!"
Peygamberin ana rahmine düştüğü gece diye gece olur mu?
İlahiyatçı İhsan Eliaçık Bloomberg HT'de 'Gülin Yıldırımkaya ile HT Gündem' programında Yıldırımkaya'nın sorularını yanıtladı.
Daha önce http://www.facebook.com/l/08dcd;Haberturk.com'dan Hande Köseoğlu'na verdiğiniz röportajda, kurban kesmenin Şaman kültürü olduğunu, İslamiyet'le ilgisi olmadığını, sadece Hacca gidenler ve yakınlarının kesmesi gerektiğini söylediniz. Şaman kültüründen gelip de bizim İslamiyetle ilgili sandığımız başka ne var?
Herkesin kurban kesmesi gerekmiyor, dinde böyle bir mecburiyet yoktur. Hacca gidenler kurban kessin yeter. Eğer çok yardım etmek isteniyorsa birbirlerinin borçlarını ödesinler, faturalarına yardımcı olsunlar, sokak çocuklarına sahip çıksınlar…Bir sürü yardım edilebilecek, dayanışma gösterilebilecek, yardımlaşılabilecek yer var. Ben daha önce de ifade etmiştim: Türkiye'de bir derin din var, bir de görünen din var. Nasıl ki derin devlet var bir de görünen devlet var dinde aynen öyle, derin din 2000 yıldır değişmeyen Şamanizm'dir. İnsanlar değiştiklerini zannederler ama değişmez. Türkiye'de en güçlü ritüeller, Şaman ritüelleridir. Şamanlığın temelini de oluşturan beş şey var ve bunun üzerine bir İslami kılıf geçirilmiştir. Birincisi Gök Tanrı inancıdır, ikincisi Gökte Tanrı yerde Şaman inancıdır yani 'hoca, şeyh, pir, veli, evliya, baba, dede' bunların hepsi, eski Şamanlar'ın yerine geçmiştir. Şamanizm'de din adamı olmazsa olmazdır, tek başına Tanrı'ya ibadet edemezsin muhakkak bir aracıya ihtiyacın vardır. Üçüncüsü atalar kültüdür, atalara bağlılık esastır, doğru onlardadır, atalar şu anda türbelerde yatmaktadır ve türbelere hücumun sebebi bu atalar kültüdür.
-- O zaman türbe ve adak kültürü de Şamanizm'e dayanıyor?
Evet, buna bağlı olarak ataların hatıraları kutsal gün ve gecelerde yaşamaktadır ve kandil geceleri de oradan geliyor. Her bir kandil gecesinde bir atanın, ulunun anılmasıdır ve bu İslami dönemde Hz. Muhammed'e dönüşmüştür. Hz. Muhammed'in ana rahmine düştüğü gece diyor. Böyle bir gece olur mu? Her şeyden evvel bu ayıptır. Bu eski kültürden İslami kılıfa dönüşmüş bir söylemdir.
-- Kadir Gecesi'ni bu söyleminiz dışında mı tutuyorsunuz sadece kandillerden mi bahsediyorsunuz?
Kadir Gecesi var evet ama o da bizde bilinen anlamında değil. Esasen Kadir Gecesi'nde kandil kutlaması yapılmaz. Kadir Gecesi demek, Kuran'ın size indiği gece demektir ve toplanıp kutlamaya gerek yoktur. Kuran'ı okursunuz ve sizin ruhunuza, vicdanınıza Kuran inmeye başlar. ' Bu ışığı gördüm ve bundan sonra böyle yaşayacağım' dediğiniz andan itibaren sizin Kadir Geceniz başlamıştır. Dördüncüsü de kurban kesmektir, Şamanizm'de kurban kesmek dinin direğidir. Namaz yoktur, Kâbe yoktur, kıble yoktur her yerde kurban vardır.
-- O zaman kurban Şamanizm'de biraz İslamiyet'teki namazın yerine denk geliyor diyebilir miyiz?
Evet, biraz öyle gibidir. Beşincisi de domuz eti yememektir. Eski Türk takviminde domuz yılı vardır, uğursuzdur ve o yılda domuz eti yenmez. Bu saydıklarımdan bazıları İslam'da da var, hacda kurban kesmek, domuz eti yememek vb. Fakat bunlar Şamanizm'deki gibi değil. Şamanizm de bütün bunları yapmanın bize sevap kazandıracağını ve bütün günahlardan arınılacağını söyler. Siz türbeye gittiğinizde, kandil gecesine katıldığınızda, hayvanın kanını akıttığınızda, domuz etini yemediğinizde günahlarınızdan tamamen arınırsınız. Her günah işledikten sonra siz bunları yaptığınızda temizlenirsiniz. İslamiyet'te böyle bir şey yok.
-- Kandil geceleri için ''Peygamberimizin ana rahmine düştüğü gece' diye anılıyor böyle gece olur mu?' dediniz. Peki, kandil gecelerini kim çıkarmış? Bu geceyi kutlama nereden gelmiş ve kandil gecelerinde ne yapmamız gerekiyor?
Bunlar Hz. Peygamber zamanında yoktu. Sahabeden kimse kandil gecelerinde bir araya gelip kutlama yapmamıştır. Bunalar sonraki yıllarda imparatorlukların etrafındaki saray ulemasının halkı mabetlere toplamak ve orada denetimi sağlamak için icat ettikleri gecelerdir. Zaten mabetler namaz kılmak için yapılmamıştır, imparatorluğun gücünü göstermek için açılan tapınaklardır. Allah'ın gücünü görmek istiyorsanız Sultan Ahmet Camii'ne bakmaya gerek yok, gökyüzü çatı yeryüzü döşektir. Gökyüzüne bak Allah'ın büyüklüğü oradadır. Camiler imparatorun gücünü göstermek için yapılmıştır ve halk orada toplanır cuma namazlarında, kandil gecelerinde itaate alıştırılır. İşin kökenine gittiğiniz zaman yani Mekke ve Medine'de Peygamberimizin saf uygulamasına gittiğimiz zaman bunların hiçbirini göremezsiniz.
-- O zaman böyle bir şeyi kutlamamız mı gerekir? Kandil Gecesi'ni normal bir gün gibi o günde normal ibadetini sürdürerek geçirmeli diyorsunuz öyle mi?
Kandil gecelerinin dini hiçbir değeri yoktur ama sosyolojik değeri vardır. Halkımız o günlerde mabetleri doldurmaktadır, sosyolojik bir olaydır, insanlara 'dağılın gidin' demenin de bir anlamı yok, madem oraya toplandı insanlar bir şeyler anlatmak lazım denilebilinir. Ama bu sosyolojik açıdan, örfen bir şey ifade eder. Allah 'neden kandil gecelerinde camilerde toplanmadınız, bana şu kadar ibadet etmediniz?' diye kimseye sormaz. Böyle bir mükeffelliyetimiz yoktur. Akıp gelen tarihsel kültürden kopmak istemiyorsanız bunlara katılırsınız. Bunun kökeni İslamiyet değil, Asya halklarının, Mezopotamya havzasında yaşayan halkların kültürüdür.
-Hiçbir savunma aracına sahip olmasak bile, dişimiz tırnağımızla zayıf ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu korumayı kaçınılmaz görüyorum. Tarih, bize vatan uğrunda canını, malını esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini göstermektedir. Ben hayatımı, hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an memleketim için şerefimle ölmeye hazırım.’
Mustafa Kemal Atatürk...
-
Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.
Kızılderili Atasözü
***
Date: Sat, 13 Nov 2010 20:06:58 +0000 From: gurmangonulal@yahoo.com.tr
Subject: Ulu orta çarpıtmalarla önüne gelen müçtehit olamaz, belki maskara olur.
To: gercek.demokrat@hotmail.com 14 KASIM 2010

***
Sayın Mustafa Nevruz Sınacı yazınıza cevap veren Prof Dr. Alaeddin Yalçınkaya ya yazdığım ve bir türlü gitmeyen yazımı size de gönderiyorum. Eğer siz ulaşır ve gönderirseniz sevinirim.
Sayın Prof Dr. Alâeddin Yalçınkaya;
Tanışmıyorken sizi rahatsız ettiğim için affınıza sığınırım. 67 yıl süren ömrümün 55 yılında her düzeyde insana fen dersleri ve mesleki eğitimler vermiş biriyim. Dini duyguları yüksek bir aile ortamında büyüdüm. Çok küçükken Kuranı hatim ettim ve yine çok genç yaşımda (34) kimsenin etkisi altında kalmaksızın özgür irademle Hacca gittim. Altı sene evvel 61 yaşımda iken devlet memurluğundan emekli olduktan sonra gençliğimde aile büyüklerinin kadiri tarikatına mensup bir doktor arkadaşım söyledikleri aklıma geldi. Doktor arkadaşım Peygamberimiz döneminde Cuma namazlarında okunan hutbede halkın dertlerinin konuşulduğunu ve onların çeşitli konularda bilgilendirildiklerini ifade ediyordu ve devamla bu gün de değişik konularda uzman olan (doktor, mühendis, avukat ) gibi kişilerin konuları ile ilgili halkı bilgilendirmelerinin daha doğru olacağını söylüyordu. Bu düşünce bana doğru gelmişti. Bu söylemi biraz daha ileri götürürsek eğitimli kişilerin dini konularda da cahil kişilerin fetvalarından etkilenmemeleri için bilgi sahibi olmaları gerekiyordu.
Mühendis olduğum için kendime bir yol çizmeliydim ve bu yol Allahın Kuranına da ters düşmemeliydi. Allah Kuranında oku diyordu, dinle demiyordu. Ve yine ben Kuranı aklı olana farz kıldım diyordu. Bir başka sözüyle de anlayasınız diye bu kitabı sizin kendi lisanınızla indirdim diyordu. Bir başka ifadesi de aracıyı kaldırdım idi.
Şimdi aklı olan insan sorar Allah benim lisanım olan Türkçe bir kitap indirmediğine göre Araplar birinci sınıf ve okuyup anlayacaklar, peki diğerleri Arapça bilmedikleri için başkasından mı öğrenecekler. Hani aracı kaldırılmıştı. Bu ikilemde aklıma müracaat ettim ve cevabını da buldum. Kuranı rafa kaldıranların kıskacından kurtulmak için Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürkün kendi cebinden para vererek Elmalılı Hamdı Yazıra Tercümesini yaptırdığı kuranı okudum. Sonra ondan uzaklaşmadan Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Süleyman Ateşin 6 ciltlik Kuran ayetlerinin iniş sebepleri ile birlikte meali ve tefsirini okudum. Herkesin yaptığı gibi aklımda tarttım ve Allahın emrine uyup aracısız olarak anladığım kadarı ile ona bağlandım.
Sayın Yalçınkaya ben Kuran Kurban Bayramında Kurban kesmeyi emreder mi? diye bir yazı yazmıştım. Diyanet işleri başkanlığına gönderdiğim bu yazımı okuyan ve kendisini hiç tanımadığım Mustafa Nevruz Sınacı’nın gönderdiği mail de sizin kendisine yazdığınız cevabi yazınızın keskin ve Prof unvanınızla çelişen “Ulu orta çarpıtmalarla önüne gelen müçtehit olamaz, belki maskara olur.” Sözünüz üzerine yazıyorum. Doğruyu Allah bilir bizler ve sizler sadece aklımızın erdiği kadarını alırız. Ben dini konularda bir şey söylersem muhakkak okuduğumu yanlış anladıysam Allaha sığınırım diyorum. Ya siz?
Ben Diyanet İşleri başkanlığına 23.6.2010 tarihinde TERÖR konusunda ne yaptınız diye de bir yazı ile sormuş ve eğer bir şey yapmazsanız 72 milyon insanın vergilerinden oluşan bütçeden aldığınız maaşlarınızdan payıma düşeni helal etmem demiştim. Dün camilerde terör konusunda vaizler verileceği ilan edildi. Keşke bana bir teşekkür etseydiler.
Siz Mustafa Nevruz Sınacıya Kurban kesme konusunda ahkâm kesme diye bir ifadede bulunuyorsunuz. Keşke benim yazımı da okuyup lisanı münasiple Kurandan uzaklaşmadan benim Kurandan aldığım ifadeleri yine Kurandan ifadelerle düzeltseniz diyorum.
Allah herkesi doğru yola yönlendirsin.
Allah herkese uydurulan değil indirilen Kuranın yolunda yürümeyi nasip etsin.
13.11.2010
Gürman Gönülal
Elek. Yük. Mühendisi

Hiç yorum yok: