MÜFREDAT VE TEDRİSAT (2)
Mustafa Nevruz SINACI
İnsan, bu âleme öğrenim, eğitim, bilim ve dua yoluyla tekâmül etmek için gelir.
Dinî yaşam, yani dindarlık; Her ne kadar cemiyetten dışlanmış ve içselleştirilmiş olsa bile; Gerçekte din ilmin ruhu, kaynağı, evrensel hukuk, hak ve adalet’in hikmeti, açıklayıcı ve tamamlayıcı disiplinidir. İlim/bilim ikileminde din’e farklı rol ve anlamlar yükleyerek; güncel hayat ve kısmen kamudan soyutlamak gericilik, ihanet, bozgunculuk, yobazlık ve irticadır.
Ancak şunu da bilmek gerek;
Dinin sahibi Rab’in rahmeti, gazabını örtmüş; ilâhi aşk ve muhabbetle bütün âlemleri kuşatmış, merhametle kucaklamış olmasına rağmen O, sadece iyiliği emir ve kötülükten men eder. Halife sıfatıyla insanın daima iyi, namuslu, dürüst, onurlu, sorumlu, adaletli ve marifetli olmasını ister. Fert ve toplumları doğrudan denetler, kayda alır, yerine göre dünyada veya bir sonraki boyutta sorgular, yarlıgar (kul hakkı hariç, af ve mağfiret eder), yargılayıp şiddetli bir azapla cezalandırır. Çünkü insan’ı Ahsen-i takvim üzere, yeryüzüne halife olarak yaratmıştır.
İşte, insani boyut ve bilinç (şuurlu/müdrik) toplumu bunu bilmekle kabildir.
İnsani değerlerin tamamı doğrusal (rahmani) olup; Karşıtı apaçık şeytanlık (yalancılık, sahtecilik, haksızlık, zalimlik) ve kötülük adına ne varsa tamamıdır. Dolayısıyla insan “emr-i bil maruf, nehy-i anil münker” kaidesi üzere (iyiliği emreden ve kötülükten men eden) olmaya memur ve mecburdur. Aksi takdirde insan olarak kabul ve telâkki edilemez; Bir yaşam formu sıfatıyla suç işlemesi halinde, İnsan hakları adalet ve hukuka muhatap kabul edilemez.
İşte hayatın ve insan olmanın hali, hakikati kısaca budur.
Şu hale nazaran: İnsan’a dair müfredat ve tedrisat’ın (eğitim ve öğretim’in): İyi insan; Namuslu, dürüst, demokrat, meslek, meşrep (ahlâk ve fazilet) sahibi iyi vatandaş yetiştirmeye matuf olması şarttır. Aksi takdirde sistem, insanlık dışı, kamu yararı ve mâşeri vicdana aykırı demektir. Böylece sistem; İyi insan, iyi vatandaş yerine kötü tohum üreten şeytan tapınağına dönmüş demektir ki; Onlar ancak, yeryüzünde fesat çıkaran, lânetli bozguncu üretir.
Yukarda açıklanan ilim-irfan, insani boyut ve evrensel hakikat ışığında:
Müfredat ve tedrisat’ın aşağıdaki şekilde rehabilite edilmesi şarttır. Buna göre:
1. Eğitim sistemine ilişkin yasa, ek ve değişiklikler aceleye getirilemez. Plânlanan ek veya değişiklikle konusunda ilgili okul idaresi, aile ve velilerin görüşleri dikkate alınır.
2. Eğitim süresi kademeli ve çeşitli olmak şartıyla (5 + 3 + 3 ) = 11 yıl zorunludur..
3. Kayıt, 5 yaşını doldurmuş olmak veya kayıt yılı içinde doldurma şartına bağlıdır.
4. Resmi, özel ve Vakıf okullarının tamamı Devlet denetimine tabi olup görevleri:, “Millî eğitimin asli amaç ve ilkeleri doğrultusunda öğrencileri; Türk milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan, geliştiren ve yaşayan; Aile, vatan ve milletini seven, daima yücelten; İnsan hakları, adalet ve hukuka sahip; Demokrat, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını müdrik, millî değerleri davranış hâline getirmiş; İyi insan ve iyi vatandaşlar olarak yetiştirmek; Özel ilgi, yetenek ve başarılarına göre iş hayatı, meslek alanları ve üst öğretime hazırlamaktır.”
5. Her derece ve düzey okulda eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Okullara yabancı isim verilemez. Yeterli talep ve Filolojik formasyona sahip uzman öğretmen olması halinde; Başta Osmanlıca ve Arapça olmak üzere, ana dillerden her hangi biri seçmeli ders olarak verilebilir.
6. Temel eğitim dâhil, lisans sonuna kadar İlmi Ahlâk, Davranış Bilimi dersleri bütün öğrenciler için zorunludur. Ayrıca, İsevi ve Museviler hariç olmak üzere diğer öğrencilere 18 yaşına kadar Kur’an, Hadis ve İlmi Hal dersleri verilir. Gayrimüslim öğrencilerin din eğitimi ve öğretiminden cemaat vakıfları ve ibadethaneleri sorumludur.
7. Halen Üniversite ve Yüksek Okul düzeyinde verilen mesleki eğitim; Zorunlu haller dışında, Ortaokul sonrası sanat, meslek, bilim, endüstri ve yüksek teknoloji okulları biçiminde Lise ve muadili düzeyine çekilir. İmam-Hatip Ortaokul ve Liseleri DİB başkanlığınca kurulur.
8. Her ne sebeple olursa olsun “yaşayan vatandaş” ad’ları, eğitim-öğretim kurumları, ibadethane ve kamu teşekküllerine verilemez. Mevcut isimler, en geç 3 ay içinde değiştirilir.
9. Üniversiteye giriş sınavsız; YÖK ve tüm “sınava hazırlık” dershaneleri mülgadır.
Mustafa Nevruz SINACI, seyir |
MÜFREDAT
VE TEDRİSAT (1)
VE TEDRİSAT (1)
Mustafa Nevruz SINACI
Bilindiği üzere “müfredat” eğitim-öğretim programı; “tedrisat” ise eğitim ve öğretim faaliyeti anlamına gelir. Kelime ve kavramlar, insan formu baz alınarak analiz edildiğinde;
Öğretim: Herhangi bir çocuk veya yetişkin’e plânlanan ilmî teorik olarak öğretme, anlatma ve açıklama eylemi; Özellikle çocukta karakter oluşturma, doğrusal yönde konuşma, söz söyleme ve davranış biçimi kazandırma, yaradılış amacı, (fıtrat ve tabiat) istikametinde hayata hazırlama ve ‘iyi insan, iyi vatandaş’ yetiştirme, geliştirme sürecinin tümüne denir.
Eğitim: Öğretilen ilmî bilgilerin, farkında ve kendinde olarak, bilinçle yaşanması ve yaşatılması için, uzman eğitici nezaretinde örnek uygulamalar yapılarak; İnsan davranışlarını iyi, doğru, güzel ve yüksek ahlâk formu (insani boyut ve bilinç toplumu) yönünde oluşturma, geliştirme, pekiştirme ve duruma göre değiştirme sanatı. Yani, İnsan’da olumlu davranışların yerleşmesi, olumsuz ve kötü, zararlı davranışların sonlandırılması faaliyetidir.
Öncelikle ve evvelâ insan olmak üzere; Bütün yaşam formları ile bunların hayatlarına doğrudan veya dolaylı etken tüm unsurların bu anlam, amaç ve bağlamda düşünülmesi şattır.
Yani İnsan, Yüce Yaratıcının halifesi sıfatıyla “merkez” varlık olup adeta bir atom; İnsan dışında yer alan bilumum mahlûkat ise; Hazreti İnsan’a hizmetle memur ve mükellef nötron, proton ve sair hizmet unsurları mesabesindedir.
Daha açık bir deyim, açıklama ve tanımla: Devlet, hükümet, tapınak veya para, pul vs değil; Sadece “İnsan” kutsal varlıktır. Her insan bir devlettir. Başta hükümet olmak üzere, bütün kurumlar, kuruluşlar insan içindir. İnsan-ı insanca yaşatma, eğitim, öğretime muktedir ve ehil olmayan bir hükümet (devlet) kesinlikle meşru olamaz, yaşama hakkı da yoktur.
Eğitim ve Öğretim’i bu açıdan görmek ve insanca okumak şarttır.
Kaldı ki; Varlık sebebi, yaradılış amacı, yani “Fıtratına” sahip, öz’üne saygılı ve “evet, ben de insanım” diyen, bunun gerçekten farkında, bilincinde olan hiçbir kişi; kişilik ve kimlik sahibi: yalan söylemez, aldatmaz, kandırmaz, dedikodu, fitne, iftira, küfür, haset ve hakaretle iştigal etmez. Banka soymaz, hortumlamaz, gasp, irtikap, sahtecilik ve suiistimal yapmaz. Din tüccarlığı, siyaset simsarlığı, hürriyet, eşitlik, adalet, hukuk ve demokrasi düşmanlığı, vicdan sömürüsü yapmaz. Hiçbir alanda suiistimal ve istismara tevessül ve tenezzül etmez.
Doğrusu İnsan, kabahat ve taksirat yapabilir. Ama asla Suç işlemez.
İnsanlık suçu işleyenler asla insan olamaz ve onlara insanca muamele edilemez!..
İnsan Namusu için yaşar. Namussuzluk düşünemez. Bu yolda ve uğurda bir fiile teşebbüs etmez. Asla iffetsiz olamaz. Anarşi, terör ve bölücülükle iştigal etmez. Cinayet işlemez. Katil olmaz. Kanunları çiğnemez. Yasalara karşı mücadelesini; yine mevcut yasal nizam içinde yürütür. Başta; rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yolsuzluk, hırsızlık, gasp, can ve mal güvenliğini tehdit, hürriyeti tahdit, çıkar ilişkileri tesis, imtiyazlı sınıf oluşturmak ve sair; insanlık, adalet, hukuk ve ahlâk dışı cürüm ve canice, menfur emel sahipleri ile anarşist, terörist ve katiller, devleti parçalamaya ve milleti bölmeye teşebbüs edenler asla “insan” olarak kabul edilemez ve cezalarını çekip, Islah olmadıkça, asla insanca muameleye tabi tutulamazlar. İnsan hakları sadece ve yalnızca İnsanlar içindir…
Mustafa Nevruz SINACI, bakış |
Özellikle bu insan “Müslüman-TÜRK” ise;
Bütün insanlardan tutun madde ve manâ plânında var olan her şeye ve herkese karşı önyargısız, saygılı, terbiyeli, yüksek ahlâklı, davranış biçimi düzgün, söz ve eylemleri doğru, dürüst, kâmil ve mükemmel olmak zorundadır. Halk ve devlet içinde en muteber, sevgili, saygın ve muhterem olması gereken insanlar muhakkak ve mutlaka gerçek Müslümanlardır. Bunun başka yolu ve çıkarı yok. İslâm dini her ne kadar bazı eylem ve söylemleri kategorik “günahlar” biçiminde tavsif ve tasnif etmiş ise de; Bunlardan, topluma ve kamuya (devlete) karşı işlenenler “kul hakkı” kavramı ile ağırlaştırılmış ve Yüce Yaratıcının af kapsamı dışında tutulmuştur. Sözgelimi “% 99’u Müslüman” denilen toplumumuzda bu idrak, şuur ve bilincin hakim olması halinde suç oranlarının sadece kalan % 1’e münhasır olması gerekmez mi!?..
İşte, antiemperyalist TC’de, Milli müfredat ve tedrisatın amacı bu olmak zorundadır.
Ayrıntılar: “Müfredat ve Tedrisat” konulu ikinci ve son makalemizde;
SORUNLU TASARI;
EĞİTİM VE ANALİTİK
Mustafa Nevruz SINACI
Üç temel sebepten dolayı Türkiye “yeniden yapılanma zorunluluğu” ile karşı karşıya kaldı. Bunun ilk kez, “kötü tohum”un önde gelenlerinden Turgut Özal farkına vardı ve adına “transformasyon (biçim değişimi, dönüşüm, dönüştürüm)” dediği bir faaliyet başlattı!..
Başlangıçta ‘yeni demokrasi’ darbelendi, sonra ‘hukuk’ törpülendi.
Hak, eşitlik ve adalet ahlâkı’na sıra geldiğinde, zaten onlar yok olmuşlardı!..
Dolayısıyla, Özal ve şeriklerince transformasyon istismar ve suiistimal edildi.
Süreç bittiğinde, Fulbright hamisi kripto zenginlerin siyasi güç ve servetlerinde; Fakir nüfusun ise sayısında korkunç artışlar oldu. Globalleşme/küreselleşme adına yalancı, vahşi ve haydut batının dayattığı, dönme ve devşirmelerce ‘tarihi fırsat olarak’ kullanılan ‘özelleştirme furyası’ sayesinde, Cumhuriyetin iktisadi kazanımları, birikim ve değerlerinin çoğu malum ve menfur leş kargalarına peşkeş çekilmişti bile!. Bu doğruydu. Zira “serveti maksimize edecek, sermayeyi tabana yayacak, serbest rekabet, yüksek kalite, bolluk ve ucuzluk nedeni olacak” diye hayâsızca yalan söyledikleri özelleştirme; Yoğun peşkeş, pahalılık ve tekelleşme getirdi.
Böylece, ülkem insanı “yeniden yapılanma, değiştirme ve dönüştürmenin” anlamını; İş işten geçip, insan’a ihanet, yolsuzluk, pahalılık ve işsizlik patladığında idrak edebildi.
Yeniden yapılanma ve dönüştürülmeyi zorunlu kılan sebepler:
1. Kökleri harici bedhahlara dayalı ve dâhili bedhahlarca ikame edilen siyasi vesayet;
2. 1938 karşıdevrimi ile başlayıp, Fulbright’le taçlanan ve Amerikan Barış gönüllüleri sayesinde kökleşen; Eğitim örgütünü işgal, ilim-irfan, ahlâk-fazilet ve milli tarih şuurunu ilga, sistematik dezinformasyon, asimetrik-psikolojik savaşla beyinleri iğfal faaliyeti;
3. İktisadi, sosyal, kültürel hayatı; Milli değer, gelenek ve köklerinden kopartıp; Vahşi kapitalist, emperyalist haydut, insan yiyen kurt ve çağdaş vampirlik yönünde biçimlendirmek, yozlaştırmak, anlamsızlaştırmak, milli değer ve manevi mukaddesleri istismar ve din ticareti vasıtasıyla Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyetini kaos, bunalım ve buhrana sürüklemek..
12 Eylül hariç; 11 Kasım, 27 Mayıs, 12 Mart ve 28 Şubat süreci; Milli şuur ve manevi değer sahibi; Sağduyu, onur-erdem ve ilimle mücehhez Muallim (hakiki Öğretmen) yetiştiren Eğitim Enstitülerinin kapatılması, Milli Eğitim Şûrasının hadım edilmesi;, Millî müfredatın ilim, ahlâk, milli değer ve manevi mukaddeslerden arındırılması ve nihayet 8 yıllık kesintisiz eğitim darbesi dâhil; Bu düşmanca müdahalelerin tamamı aynı sürecin eseridir.
Oysa: Eğitim ve terbiyenin (öğretim) amacı sadece ilim değil; Aynı zamanda hareket, konuşma (hitap) adabı ve davranış biçimidir. Yani evrensel bilim ile milli kültür (ahlâk, hars, gelenek, görenek, din) müştereken ve mütemmim cüz olarak eğitim ve öğretim boyutunda ifa ve icra edilmek zorundadır. Ayrıca çağdaş, namuslu, dürüst, demokrat, ilkeli, onurlu, sorumlu, sağlıklı; Güncel bilimsel donanım, yeterli ve geçerli meslek sahibi “İyi İnsan ve İyi Vatandaş” yetiştirmek ‘eğitim ve öğretimin’ mutlak görev, zorunluluk ve sorumluluğudur.
Bunu Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim ve öğretim camiası başarmak zorundadır.
Zira Türk Milleti;
Eğitimin yanı sıra öğrenimli, birikimli, vicdanı, irfanı hür, akil ve özgür insanlardan müteşekkildir; Batının hayvan terbiyecileri gibi Siyom ve Haçlı dayatması eğitimler ile güdülemez. Hayvanlar gibi, ne öğretildi ve ne talim edildi ise onu tekrar edecek bir robot değildir. Türk fıtratı genelde Kurt ile sembolleştirilir. Kurt eğitimlerindeki sır nasıl keşfedilememiş ise; Müslüman Türk Milletini eğitim yoluyla mutasyona uğratabilmenin yolu da asla bulunamayacaktır. Bu ütopyanın yandaşları yanılgı içindedir, eninde sonunda hayal-i sukut ve hüsrana uğrayacak, helâk olacaklar. Türklerin ne zaman ne yapacağı önceden tahmin edilemez. Çünkü Türkler doğrudan Allah'a ve O’nun takdir ettiği kadere inanırlar. Bu yüzden doğrudan Allah'a bağlı, imanlı, şuurlu, namuslu, dürüst, şerefli, asil ve özgür insanlardır."
Eğitimin yanı sıra öğrenimli, birikimli, vicdanı, irfanı hür, akil ve özgür insanlardan müteşekkildir; Batının hayvan terbiyecileri gibi Siyom ve Haçlı dayatması eğitimler ile güdülemez. Hayvanlar gibi, ne öğretildi ve ne talim edildi ise onu tekrar edecek bir robot değildir. Türk fıtratı genelde Kurt ile sembolleştirilir. Kurt eğitimlerindeki sır nasıl keşfedilememiş ise; Müslüman Türk Milletini eğitim yoluyla mutasyona uğratabilmenin yolu da asla bulunamayacaktır. Bu ütopyanın yandaşları yanılgı içindedir, eninde sonunda hayal-i sukut ve hüsrana uğrayacak, helâk olacaklar. Türklerin ne zaman ne yapacağı önceden tahmin edilemez. Çünkü Türkler doğrudan Allah'a ve O’nun takdir ettiği kadere inanırlar. Bu yüzden doğrudan Allah'a bağlı, imanlı, şuurlu, namuslu, dürüst, şerefli, asil ve özgür insanlardır."
Netice olarak: Kimse Millî eğitim-öğretim sistemini, menfur oyunlarla yozlaştırmaya kalkışmasın. Olması gereken: Makul yaştan itibaren; 5 yıl İlköğretim, 3 yıl Ortaöğretim ve 3 yıl da Lise ve dengi (muhtelif bilimler, mesleki, öğretmenlik ve teknik) okullar olmak üzere; “ONBİR (11) YIL” kademeli ve zorunlu eğitimdir. Biline!...
ZORUNLU EĞİTİM (!)
SORUNLU TASARI
Mustafa Nevruz SINACI
11 Mart 2012 Pazar günü TBMM Milli Eğitim Komisyonu, yasama tarihinin en kötü utancı, yüzkarası, demokrasi ayıbı, hukuk ve ahlâk skandalına sahne oldu. Eğer doğru okunur, objektif algılanır ve dürüst yorumlanırsa bu; Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hür irade yükümünü yitirdiğini; Bir grup zorba, müstebit ve despot tarafından doğal yetkileri gasp edilerek ipotek altına alındığını ve hukuki meşruiyetini kaybettiğini düşündürür!....
Olay, Mart ayı başında Milli eğitim komisyonunda görüşülmesine başlanan; 5.01.1961 tarih ve 222 sayılı “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile bazı (222, 1739, 3308, 4306, 2547, 2809, 5018, 6260 ve 4734) Kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi”nin;, Başta öğrenci velisi ana-baba’lar, kanaat önderleri, münevverler arasında ve kamuoyunda ciddi tepkilere yol açması ile halk içinde endişe yaratması nedeniyle iktidar tarafından yangından mal kaçırır gibi bir oldubittiye getirilmek istenmesi teşebbüsünden ibarettir.
Bu süreçte gaflet, dalâlet ve acizlikle malûl muhalefetin masum, müsemma, demokrasi ve hukuk havarisi olduğu söylenemez. Sonuçta teşebbüs amacına ulaştı. Bir haftada, iç tüzüğe uygun olarak sadece 4 maddesi görüşülerek kabul edilebilen tasarının, bu defa 20 dakikada 23 maddesi ‘hiç görüşülmeden ve müzakere bile edilmeden’ onaylanarak, kanunlaştırılmak üzere eşi, emsali görülmedik bir usul, biçim ve pişkinlikle, genel kurul yoluna sevk edilmiştir.
Müessif olaydan önce kamuoyunda yer alan genel kanı: Teklif tasarısının 28 Şubat’a tepki, misilleme ve öç alma maksadıyla komisyona sunulduğu; Ancak, insan hakları, eğitim bilimi, psikiyatri, eğitim sosyolojisi, ‘milli-manevi, moral ve yükselen değerler stratejisi’ ile psikoloji, temel pedagoji ilkelerine aykırı; Çağdaş norm, kriter ve standart bilimsel disiplinler yönünden ciddi sakıncalar; Yakın tehlike, tehdit ve vahim sorunlar içerdiği şeklinde idi..
Vakıa, komisyon baskını bütün bu endişe ve kaygıları haklı ve doğru çıkardı.
Yürürlükteki 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu uyarı “temel eğitim”, her Türk vatandaşının yasal hakkıdır. Devlet eliyle parasız verilir. Kanunun 4 -9. ve 12. maddelerinde tanımlanan genellik, güncellik, bireysel ve toplumsal ihtiyaçlar, yönlendirme, eğitim hakkı, imkân ve fırsat eşitliği, laiklik ve “istikrarlı süreklilik” ilkelerine uygun olmak zorundadır.
Bu düzlemde eğitim; Tıpkı Denetim, Adalet ve Sağlık gibi zorunlu kamu görevidir.
Yukarıda açıklanan amaçların gerçekleşmesi, tasarı gerekçesinde yer alan temenni ve evrensel mukayesenin hayat bulması için: Ülkemizde asgari 11 veya (metinde değil) sunumda ifade olunduğu biçimde 12 yıllık bir eğitimin zorunluluğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Şu kadar ki bu eğitimin kademeli olması; Bilimsel, evrensel ve emsal normlar ile pedagojik, sosyolojik disiplinler dikkate alındığında 5 + 3 + 3 (klâsik, mesleki, teknik veya Eğitim Enstitüsü yerine kaim öğretmen okulu) = 11 yıl süreli zorunlu ve kademeli olması şarttır. Dünyanın pek çok ülkesi, dünkü eyalet kötü Bulgaristan dâhil kırk yıldır “zorunlu eğitim süresi” 11 senedir.
Dahası, ülkede eğitim kalitesi düşmüş, öğretmenlik mesleği tabana vurmuş olmakla;
Başta rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, anarşi, terör, tedhiş, gasp, irtikap, nitelikli dolandırıcılık, sahtecilik gibi insanlık dışı; alçakça kalleşlik ve kahpelik eseri suçların diplomalı kesimde tavan yaptığı kaotik ortamda ‘temel eğitim-öğretim’ ile ilgili bir düzenleme hayati önem taşır; Yüksek ahlâk, basiret, beka, ilim-irfan gerektirir. Eğitim ve öğretim ile ilgili düzenlemeyi aceleye getirmek; Öz’e inmeden, müfredatı rehabilite etmeden, emrivakilerle hareket, bir cehalet veya kast-ı mahsus eseridir. Teşebbüsün daha açık bir izahı da, kötü niyet olabilir. Aksi takdirde, bu kadar hata üst üste ve bir arada yapılamazdı!..
BÖLÜM / SORUN İRDELEMESİ:
1. Tasarıda 4+4+4 = 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitime dair bir hüküm yoktur.
2. Teklifin 1, 2, 7 ve 13. maddelerine göre ilk sekiz yıllık kademeli eğitim zorunludur.
Fakat Son 4 yılın zorunluluğuna ilişkin bir hüküm veya müeyyide bulunmamaktadır.
3. Tasarı, ilkokul ve ortaokulu tekrar oluşturup; 28 Şubat öncesi uygulamaya dönüş dışında başkaca hiçbir yenilik, özellik veya orijinal bir boyut içermemektedir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder